
Gürcan Banger
Düne Bakmak
Yaşamda sessiz sedasız gidişler var. Ovada akan bir akarsu gibidir. Bir de kırılma noktaları… Bir bardağa düşen damlaları göz önüne getirin. Birinin diğerinden pek de farkı yoktur. Ama bir tanesi var ki, sıra ona geldiğinde bardak taşar. O, bardağı taşıran son damladır.
Yaşamımızı oluşturan anlar, şu veya bu biçimde akıp giden günler de bardağa düşen damlalar gibidir. Bazen bir tesadüfi görünen bir olay, hatta her zaman yapageldiğimiz bir sıradan iş bardağı taşıran damla oluverir.
Son damla fikri ile bir sinir boşalmasından, bir asabi patlamadan söz etmiyorum. O ana kadar çözümü öngörülememiş bir problemin ufkunun açılıvermesinden, aklımıza gelmemiş olanın gelivermesinden söz ediyorum. Fark edilmemiş olanı fark etmeyi, bakılmış ama görülmemiş olanı görmeyi ifade etmeye çalışıyorum.
Ruhsal dünyamız, dalgalı denizde bir küçük kayık gibidir kimi zamanlarda. Bir iner bir çıkar. İnişler ruhsal dünyamızın dinlenme ve düşünme anlarıdır. Bunları bardağı dolduran ama taşırmayan damlalara benzetirim.
Bir an gelir dalga minik kayığı kaldırıverir, son damlanın bardağı taşırdığı gibi. İşte o an bir şeyler değişmeye başlar. İç düşünme tamamlanmış, sorgulama ve hesaplaşma sona ermiştir. Karar ya verilmiştir ya da kararın verilebileceği bir olgunluğa erişmiştir zihin... Karanlıktan sonra güneşi görmek gibidir bu anın duyumsattığı. Yüzüme bir gülümseme gelir.
Minik kayık, inmekte olan dalganın üzerinde olduğunda akıl gözlerimiz içe bakmaktadır. çoğu zaman geçmişle bir hesaplaşma içindedir. Geçmişi izleyerek bugüne dair doğru kararlar vermek için beynin kıvrımlarında ve bedenin sinir uçlarında gezinmektedir.
Bu gezintiden esenlikle çıkmak bazen kolay değildir. Hele ki, geçmişimizle ilgili bir suçluluk duygusu içindeysek... Geçmiş, özellikle geçmişte yapılan hatalar insanın enerjisini tüketen unsurların başında gelir. Hele ki, geçmişe olumsuzlayarak bakma alışkanlığımız varsa bir iç hesaplaşma bize yorgunluk olarak geri döner.
Geçmiş de dâhil olmak üzere yaşamın tamamını, hiç bitmeyen bir eğitim süreci olarak almak gerekir. Zaten tarih, yaşam öyküsü ve edebiyat okumalarının da nedeni başkalarının deneyimlerinden yararlanarak davranış modelleri geliştirmek değil midir?
Geçmiş, bugüne uzanan bir yoldur. Geçmişte takılıp kalmak, bir uzun yolun yarısında pes etmek demektir. Geçmişte yaşamayı bir davranış modeli olarak kabul etmek, dünün ve dünkü hataların kölesi olmayı kabul etmek demektir.
Dün ve geçmişte yaptıklarımız, bizim için bugünü kuracak olan yapı taşlarıdır. Doğru veya hatalı, her ne yaşandı ise... Geçmişe bakışımız, bugüne daha güçlü olarak kurma hedefine yönelmeli. Geçmişi bugüne bakarak doğru anlamak, aynı yanlışları bugün yapmamamızı sağlayacağı gibi, sorunlara karşı bir içsel korunma ve savunma mekanizması geliştirmemizi de sağlayacak.
Size ve kendime başımızı yerdeki çamurdan, gökteki ışığa kaldırabilmemizi sağlayacak güç, direngenlik ve yaşama sevinci diliyorum. Kaçırılan her an bir bilinmeyene gidiyor.