Eğitimde Değişim İhtiyacına Dair Bir Tartışma

Covid-19 salgını nedeniyle –sağlık, iş fırsatlarının daralması, işsizlik ve geçim sıkıntısı gibi sorunlara ek olarak– en fazla gündemi işgal eden konulardan biri eğitim oldu. Okulların açılması, yüz yüze eğitimin başlaması ve bunun öğretmenlere ve öğrencilere hastalık riski olarak yansıması sıklıkla tartışıldı. Aşının gelişi ile birlikte eğitim çalışanlarının aşı olma durumu eğitim meslek örgütlerince gündeme getiriliyor.


Donanım ve yazılım alanlarındaki yeni teknolojik gelişmelere dayalı olarak bir başka tartışma ise uzaktan eğitim metodoloji ve teknikleri üzerinden sürüyor. Küresel ölçekte yazılım firmaları İnternet üzerinden yapılan çevrimiçi oturumlar için yeni araçlar geliştiriyor. Fiziksel mekânlarda yüz yüze yapılan uygulamaların sanal ortamda yapılabileceği yazılımlara her geçen gün yenileri ekleniyor.


Yukarıda özetlediklerim veya medya manşetlerinde yer alan konular arasında eksik olan bir unsur var: Eğitimin içeriği. Dünya daha önce bu denli ivmeli bilimsel ve teknolojik değişime tanık olmadı. Böyle bir değişimin kaçınılmaz biçimde eğitimin içeriğine yansıyor olması gerekir. Eğitim sisteminin maddi unsurlarını, metodolojilerini ve tekniklerini konuşurken yeni eğitimin içeriğinin ve felsefesinin ne olması gerektiğini çok ciddi biçimde ihmal ediyoruz.


18’inci yüzyılın Aydınlanma Dönemi yazarı, tarihçi ve düşünür Voltaire “Bir gün her şeyin daha iyi olacağı ümidimizdir. Bugün her şeyin iyi olduğu ise yanılsamamızdır” demiş. Gelecek bugünün üzerine kuruludur. Geleceğin başlangıç noktası içinde bulunduğumuz andır. Geçmişten bugüne kadar biriktirdiklerimiz, geleceğin sermayesi ve enerjisidir. Geleceği elimizde mevcut olan bu sermaye ve enerji ile kurarız. Eğer sermaye eve enerji kabul ettiğimiz şey bir yanılsamadan ibaret ise kuracağımız gelecek de ümit ettiğimiz şey olmayacaktır.


Sermayenin en önemli bölümü insan kaynağıdır. Bu sermayenin geçmişten bugüne birikmiş olan bilgi ve deneyimi edinmesinin yolu ise eğitimdir. Eğer insan kaynağının eğitim ile daha nitelikli hale getirilmesinde sorunlar var ise eğitim kurumu sayesinde geçmişin ve bugünün sorunlarını geleceğe taşıyor olacağız.


İnsanın ve toplumların yaşam çevresi değiştikçe eğitim dediğimiz kurumun özü ve şekli de değişiyor. Ama her zaman eğitimin değişimi çevre şartları ile eşzamanlı olamıyor. Dünya değişirken bazı kurumların geride kaldığı gibi eğitim de yeni şartlara ayak uydurmakta sıkıntılar, ayak sürümeler, engellemeler veya değişime direnmeler yaşayabiliyor.


Son 50 yılın en önemli özelliklerinden birisi bilişim ve iletişim ile diğer benzeri teknolojilerdeki ilerleme oldu. Bu gelişmeler dünyanın geleneksel kabul edebileceğimiz varsayımlarını, kabullerini ve alışkanlıklarını iyiden iyiye sarsıyor. Değişime uyum gösterenler var. Bazı kurum, kuruluş ve yaşam-iş modelleri ise zaman içinde silinip gidiyor.


Uyum ve uyarlanma sıkıntısı çekenler arasında eğitim kurumu dikkatimizi çekiyor. İlköğretimden yüksek öğrenime kadar hâlâ sınıf kurumu içine sıkışmış haldeyiz. Sınıftan vazgeçemiyoruz ama daha da önemlisi hızla gelişen teknoloji sınıf üzerinde çok az etki yapmış gibi görünüyor. Dersliklere İnternet bağlantısı kurmak, projeksiyon cihazı koymak ya da sınıftaki her öğrenciye bir tablet bilgisayar vermek zevali kurtaracak mıdır? Mevcut haliyle uzaktan eğitim sorunlara çözüm olamadı ki, tekrar yüz yüze eğitime geri dönmek için şartlar zorlanıyor.


Çoğu zaman kabul ettiğimiz kalıplaşmış eğitim modelinden vazgeçmeden eskisini iyileştirerek çağa ve yeni ekosisteme uyum sağlayabileceğimizi varsayıyoruz. İnternet, bilgisayar ve projeksiyon cihazı kullansak da sistem hâlâ öğretmen odaklı olmayı sürdürüyor. Bu eğitim şekli bilgi miktarının arttığı ve çeşitlendiği bir dünyanın ihtiyaçlarını karşılamaktan hayli uzak. Diğer yandan geleneksel derslik eğitiminin ‘icat edildiği’ çağlara oranla çok daha farklı teknoloji meraklısı öğrencilere sahibiz.


Farklılığın ve çeşitliliğin bu kadar arttığı bir çağda hâlâ ‘tek tip elbise’ mantığı ile eğitimi kurumunu işletmeye çalışıyor olmamız anlaşılır ve kabul edilebilir değildir. Eğitim sisteminin aktardığı bilgi sanki aynı işi yapmak üzere robot programlama işine benziyor. Çeşitliliği ve farklılıkları dikkate almadan tüm genç insanlara aynı ‘programı yüklemeye’ çalışıyoruz. Bunu yaparken ilköğretimden lisans sonrası eğitimine kadar asla farklı bir yaklaşım göstermiyoruz. Genç insanların değişik olabilen ilgilerini, tercihlerini ve motivasyonlarını dikkate almaksızın diploma almak (ve bir sonraki aşamaya geçmek) üzere aynı şekilde programlanmış olmalarını istiyoruz. İşin ilginci, aynılaştırılmış bir şekilde kötü bir eğitim sisteminin süzgecinden geçmiş genç insanların değişen iş yaşamının ve ekonominin şartlarına uyum sağlayamadıkları konusunda biteviye şikâyet ediyoruz.


Felsefe tarihi ve analitik felsefe alanlarında çalışmış ABD’li düşünür Richard Rurty’nin Türkçeye de çevrilmiş “Olumsallık, İroni ve Dayanışma” isimli kitabından zor ama anlamlı tespiti ile bağlayayım: “İlginç felsefe, nadiren bir tezin lehte ve aleyhte yönlerinin incelenmesidir. Genellikle açık ya da kapalı olarak bir saçmalık haline dönüşmüş yerleşik sözcük hazinesi ile büyük şeylerin belli belirsiz sözünü veren yarı oluşturulmuş yeni kelime hazinesi arasındaki yarıştır.” Bir yandan eski ve geleneksel olanı sürdürmeye çalışıyoruz, diğer yandan tam olarak oluşturamadığımız yeniyi mevcuda eklemleme çabasındayız. Eğitim alanında da aynen böyle oluyor.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi