
Gürcan Banger
Eğitime Sistemine Dair
Eğitim sistemine hâlâ nesneleri ve araçları açısından bakmayı sürdürüyoruz. Ne yazık ki, bu yeni çağda işin özü gözden kaçmaya devam ediyor. Bilimsel ve teknolojik değişimin dünyayı dönüştürmeye başladığı çağda eğitimi alanın ve ne aldığının önemi ve değeri yeterince anlaşılmış görünmüyor.
Ne yazık ki, eğitim sistemimiz öğrencilere hâlâ tek tip programlanması gereken makine-teçhizat gibi bakmayı sürdürüyor. Bunda eğitim sistemini kurgulayan, değiştiren ve yönetenlerin zafiyeti var. Ama daha önemli olan, dünya ve teknoloji ile birlikte, eğitim kurumunun da özü açısından değişmesi gerektiğinin gerçek anlamda anlaşılamaması… Örneğin konjonktür, farklılaşmanın öne çıkarılmasını öngördüğü halde eğitim sistemi dersliğinden öğretmenine, yöneticisinden eğitim malzemesine kadar her şeyi aynılaştırmak üzerine kurguluyor.
Mevcut eğitim sistemi; genç insanların yeni şartlara uyum sağlamaları ve onlara farklılaşarak kendilerini geliştirmeleri konusunda yardımcı olmuyor, katkı koymuyor. Ama mesele bundan ibaret de değil. Sorunlar demetinin yetişkinler açısından da dikkate alınması gereken yönleri ve boyutları var.
Örneğin öğretmenler ve yöneticiler, giderek artan nitelikli eğitim talepleri karşısında çığ gibi büyüyen öğrenci nüfusuna karşılık kısıtlı bütçelerle çözüm üretmek zorunda kalıyorlar. Diğer yandan eğitim sisteminin bu yetişkinlerinin sıkı mevzuat karşısında fazlaca esneklikleri de yok. Eğitim sürecinin yapılandırılması, işletilmesi ve değiştirilmesi siyasetin, ideolojilerin ve bağnazlıkların etkisi altına girdiğinde ise iyi niyetli eğitim yetişkinleri için bile yapılabilecek çok şey kalmıyor.
Artan nüfusun talebini karşılamak üzere daha fazla sayıda okullar yapıldı. Derslik sayısı arttı. Müteahhit vicdanların ve kontrolcü dürüstlüğün elverdiği ölçülerde eğitim binaları daha kaliteli hale geldi. Öğretmen sayısı yükseldi. Eskiden depolarda kullanılmadan eskiyen bilgisayarlar öğrencilere sunulur hale geldi. Sınıflara bilgisayar ve projeksiyon cihazı koyduk. Daha fazla ders malzemesi bulunabiliyor. Her öğrencinin bir tablet bilgisayarı olması için çalışmalar var. Tüm bunlar, sistemin değiştiği anlamına geliyor mu?
Yukarıda özetlediğim çerçeveye rağmen eğitim sisteminin derslik, sınıf ya da öğretmen gibi kalıplaşmış tiplerinde devrim niteliğinde bir değişim olmadı. Özellikle öğretmenin tanımında ve fonksiyonel rolünde 20’inci yüzyıl boyunca önemli bir gelişme görülemedi. Sistemin odak noktası, bir derslikte öğretmen etrafında şekillenmiş ve (akışın öğretmenden öğrenciye doğru olduğu) tek yönlü olarak işleyen bir model olarak kaldı. Bilginin miktarının ve çeşitliğinin arttığı ve bireysel farklılaşmanın öne çıktığı bu dönemde böyle bir sistem ne öğrenciler ne de öğreticiler açısından sürdürülebilir gözükmüyor.
Hâlâ yaşatmaya çalıştığımız eğitim sistemine tek tip seri üretim yapan öğrenci fabrikası benzetmesi yapmak pek de yanlış olmaz. En azından “Teşbihte hata olmaz” kalıbına sığar. Yaşadığımız dönemin küresel yönelimleri eğitim de dâhil olmak üzere yaşamın pek çok alanında farklılaşmayı, bireyleşmeyi ve kişiselleştirmeyi öne çıkarıyor. Buna karşılık eğitim sistemi hâlâ öğrenci fabrikası olma özelliğini taşımaya devam ediyor. Burada açık bir çelişki olduğunu kolayca görebiliyoruz.
Çelişkiyi tespit etmekle birlikte, sorunu söylemek çözümü tasarlamak ve gerçekleştirmek anlamına gelmiyor. Yeni bir modele ihtiyacımız var. Büyüyen nüfus ve kısıtlı ekonomik kaynakların baskısı altında bunu nasıl sağlayacağımız önemli sorular olarak karşımızda duruyor. Tümden ezber sistemine geri dönme özlemiyle tutuşan siyasal bağnazları düşündüğümüzde, eğitim sisteminin ihtiyacı olan çağdaş değişimin çok daha zor olduğu gün gibi ortada…