
Gürcan Banger
Eskişehir Ekonomisi: Sorunlar, Çözümler
Eğer bir ekonomi yüksek oranda ithal hammadde ve ara ürüne bağımlıysa, küresel ölçekli veya dövize bağlı kriz ve darboğazlardan olumsuz etkilenmesi beklenen bir durumdur. örneğin dövizin ve sıcak paranın başka ülkelerdeki yüksek faiz gibi nedenlerle ülke dışına çıkışı, ithal girdi maliyetlerinden yükselişe neden olacağından bundan hem işletmeler hem de iç pazar olumsuz etkilenir. Bundan kurtulmanın en önemli adımı, hammadde ve ara üründe dışa bağımlılığı azaltmaktır.
Hiç kuşkusuz, küresel pazarda rekabet üstünlüklerine sahip bir ekonomi açısından ithalat girdiler için “ithal ikamesi” gibi bir gündem söz konusu olmayabilir. Ama bir üründe ithal girdinin yüzde 85’ler gibi bir orana ulaştığı ekonomi veya sektörlerde ithal girdinin yarattığı sorunların üstünden gelinmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle ithal hammadde veya ara ürünlerin yerlileştirilmesi konusunda devlet desteğinin sağlanması gerekir. Bu amaçla bölgesel ve yerel ekonomi açısından ilk yapılacaklardan birisi, bir “ithal hammadde ve ara ürün envanterinin” oluşturulmasıdır. Daha sonra bu envanter üzerinde yerlileştirme yönünde uzun vadeli bir stratejik plan geliştirilebilir. Envanter konusu, Eskişehir’in acil gündem maddelerinden birisidir.
İthal girdinin yerlileştirilmesine benzer bir başka önlem de özellikle teknoloji ve sanayi alanlarında “yerli malı” tercihine dönmek olabilir. İthalat lehine olabilecek maliyet avantajları, yerli olanın devlet teşvik ve destekleri ile aşılabilir. AB destekli projelerde yatırım malı veya dayanıklı eşya alımında “AB menşeli” malların tercih edilmesi yönünde kural konduğunu hatırlayınız. Benzer biçimde yerli makine üreticilerine ve yerli makine kullananlara devlet tarafından ek avantajlar sağlanabilir. Hibe tabanlı projelerde yerli olana ek avantaj puanı verilmesi sağlanabilir. Bu yönlü bir tercih, Eskişehir makine üreticilerinin gelişmesine daha fazla imkân sağlayacaktır.
Diğer yandan Endüstri 4.0 başlığı altında yer alan yeni veya evrimleşen teknolojiler, yukarıda sözü edilen makine (genelde üretim malı) imalat sektörlerini de değişime yöneltiyor. Tasarım, ar-ge, ür-ge ve teknoloji geliştirme daha katma değerli hale geliyor. Bu bağlamda otomasyon, yapay zekâ, dijital kumanda ve robotik gibi alanlarda hizmet verecek filiz girişimlerin teşvik edilmesi önem kazanıyor. Buradaki ön şartlardan biri, hâlâ ciddi sorunlar yaşamakta olduğumuz sanayi, ar-ge kuruluşu (teknopark işletmesi) ve üniversite arasındaki işbirliği ve ortak çalışma fırsat ve imkânlarının oluşturulmasıdır.
Teknoloji transfer ofislerinin (TTO) oluşturulmasına rağmen henüz sanayi-üniversite işbirliğinde (üSİ) fazla yol alamadığımız ortadadır. özellikle üniversite sınırları içinde kapalı kalan yapılarla ar-ge,ür-ge ve inovasyon esaslı işbirliği ve ortak çalışma şartlarının oluşması pek mümkün görülmüyor. Bu noktada özellikle sanayi kesiminin yapması gereken işler var. Bunu kısaca “teknoloji danışmanlığı” olarak isimlendiriyorum. Şöyle ki; sanayi tarafından kurulacak veya görevlendirilecek bir yapı ile çift yönlü ilişki sağlanabilir. Teknoloji danışmanlığı yapısı; üniversitede yapılan akademik çalışmayı anlayıp ihtiyacı olan sanayiye, sanayinin çözüm bekleyen sorunları ile ihtiyaç konularını ise üniversiteye (örneğin TTO üzerinden akademisyene) taşıyacaktır. Bu iki yönlü akış sağlanmadığı süreci bilimsel üretim ile sınai üretimin buluşması hayal olmaya devam edecek.
Bu mesele sadece üniversite ve TTO’larla sınırlı değil. Sanayi işletmeleri, kendi üretimle ilgili gelişmelerini sağlama zorluklar çekip yenileşme imkânlarına ulaşamazken, teknopark (ar-ge, ür-ge, tasarım) firmaları da konu ve işbirliği yönünde paydaş sanayi işletmesi bulmakta zorluk çekiyorlar. Her iki kesimin de birlikte çalışmalarını sağlayacak önlemler alınması gerekiyor.
(Devam edecek)