Eskişehir Ekonomisinin İhtiyaçları

Eskişehir’de siyasetin ve medyanın en az ilgi gösterdiği alanlar arasında ilin ekonomisi –ilginç bir biçimde– ilk sıralarda yer alır. Ancak seçim zamanlarında veya ekonomik darboğazlarda ‘sabun köpüğü’ benzeri gündeme gelen ekonomik problem ve ihtiyaçlar çoğu zaman gözden kaçırılır. Bir hatırlama vesilesi olmak üzere il ekonomisinin bazı konularına değinmenin uygun olacağı kanaatindeyim.

Kanımca Eskişehir ekonomisinin en önemli sorunu, düşük katma değerli işlerin bölgesel ekonominin karakterini belirliyor olmasıdır. Buna başta ticaret kesimi olmak üzere işletmelerin ağırlıklı olarak içe ve yerel pazara dönük çalışıyor olmalarını ekleyebiliriz. Düşük katma değerin en önemli sonuçlarından birisi ise firma ölçeğinin küçük olması ve büyüme için gerekli birikimi sağlayamamasıdır. Sanayi işletmelerinin büyük çoğunluğunun emek ve makine zamanı satan, KOBİ ölçekli yan sanayi işletmeleri olmasını dikkate aldığımızda, başkaca bir sonucun beklenmemesi gerekir. Gerçekten işletmeler kârlılık sıralamasına dizildiğinde ve en üst sıralardaki 10 şirket hesaptan çıkarıldığında ortalama kârlılığın büyümeye imkân vermeyecek düzeyde olduğu görülür. Bu noktada gizli kalmış sorunlardan bir diğerinin, işletmelerin işletme sermayesi zafiyeti olduğunu ve bu eksikliği faiz yükü ile finans kuruluşlarından sağlamak zorunda kaldıklarını görürüz. Kriz ve ekonomik darboğaz dönemlerinde işletme finansmanı, doğal olarak çok daha ciddi boyutlara ulaşmaktadır.

Eğer bir işletmenin müşteri portföyü içinde herhangi bir müşteri yüzde 30-35’ten daha fazla bir ağırlığa sahipse, bu müşteride yaşanan bir ekonomik sorun doğrudan veya dolaylı olarak işletmenin kendisine de yansır. Bu nedenden dolayı krizlere ve istikrarsızlıklara karşı korunmak adına işletmenin müşteri çeşitliliğine ve uygun yüzdelik dağılıma sahip olması beklenir.

Benzer bir durum, iç ve dış pazar dengeleri konusunda da oluşur. Ağırlıklı olarak iç (bölgesel, yerel) pazara çalışan bir işletme, burada oluşacak kriz ve darboğazlardan ağır biçimde etkilenir. Dolayısıyla akıllı işletme, iç ve dış pazara yönelik satışları konusunda bir denge oluşturarak krizlere ve istikrarsızlığa karşı kendisini güvence altına almalıdır.

Tekrar Eskişehir ekonomisine dönelim. İl ekonomisinin toplam hasıla içindeki payını yüzde 1-2 gibi düşük bir oranın üstüne çıkarabilmenin yolu da yukarıda özetlenen yaklaşımdan geçer. Eskişehir ekonomisi, kendi yapısı içinde emek ve makine zamanı satan ‘yan sanayi karasevdasından kurtulup’ önce kendi ürünlerini geliştirmeyi ve ardından bunları ihraç edebilmeyi gündemine almalıdır. Daha yüksek katma değer etmenin, firma ölçeğini büyütmenin,  krizlere ve darboğazlara karşı kalıcı ve sürdürülebilir olmanın yolu, “ihraç edilebilir ürün(ler)” sahibi olmaktan geçmektedir. Bu yolla iç ve dış pazarlar arasında istikrarlı bir denge noktası oluşturmak mümkün olacaktır.

İhraç edilebilir ürün geliştirme, hiç kuşkusuz öncelikle işletmelerin konusudur. Ama daha da önemlisi, ilin ekonomisinin vizyonu ve topyekûn hareketi meselesidir. çünkü ürün geliştirme;  fikir üretmeden tasarıma, prototip yapımından ticarileştirmeye kadar pek çok ihtiyaç alanında yer alması gereken kurum ve kuruluşları gerektirir. Keza; aynı bağlamda olmak üzere değer zincirini oluşturacak farklı kesimlerin işbirliği ve ortak çalışmasını zorunlu kılar. örneğin devlet destek, teşvik ve hibelerini sağlayan kuruluşların bu ihtiyacı doğru tespit ederek programlarını buna göre düzenlemelerini gerektirir.

Eskişehir, devlet teşvikleri açısından en düşük oran anlamına gelen birinci bölgededir. Ama ileri teknolojili girişim ve projelerde, özellikle ihraç edilebilir ürün geliştirme faaliyetlerinde daha yüksek destek oranları alabilmelidir. Bu konuda ilin seçilmişlerine ve atanmışlarına önemli ve kaçınılmaz görevler düşmektedir.

(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi