Fazla Tüket, Daha Mutlu Ol...

 


Duvara resim asarken neyi göz önünde bulundurursunuz? Muhtemelen resmi kolaylıkla görebileceğiniz bir yüksekliği tercih edeceksiniz. Bu durum, belli belirsiz bir insan ölçeği aradığınızı gösterir. Dışarıda iken çevrenize şöyle bir göz gezdirin. Bunu bir caddede yürürken çok daha kolay yapabilirsiniz. Yüksek binalar, insan ölçeğinin çok ötesinde mekânsal yapılanmalar, yoğun trafik, insan gözünün görebileceğinin ötesinde renklendirilmiş bir reklâm dünyası, kulakları hırpalayan kentsel gürültü ve diğerleri…


İnsanın fiziksel, zihinsel ve duygusal boyutlarını aşan yaşam ortamı sadece kentin dış mekânlarına ait değil. Günlük yaşamımızın her alanı, insan ölçeğinin dışına savrulmak sorununa sahip... İnsanın tüketim ölçeğinin ötesinde satın alıyoruz, ihtiyacımızın ötesinde istiyoruz, kendi boyutlarımızın ötesinde tüketiyoruz. Geliştirdiğimiz uygarlık, insan ölçeğinin çok ötesine ulaştığından, kendi yaşam çevremizi her an daha büyük bir hızla tüketiyoruz.


Tüketim ve Mutluluk


Sanki mutluluğu tüketmeye endekslemişiz. Mutlu olmak ümidiyle daha fazla tüketiyoruz. Günümüzde tüketim eğilimi, bireyleri aşarak toplumun tamamını saran bir tüketim bağımlılığı haline dönüştü. Salgına dönüşen bir hastalık gibi yerel ve bölgesel sınırları aşarak küresel boyutlara erişti. Artık tüketmenin, insani ölçekteki ihtiyaçlarımızın karşılanmasıyla hiç ilgisi kalmadı. Adeta tüketmek için tüketir hale dönüştük. Eğer tüketimi, bir mutluluk aracı olarak insanların kafasına kazırsanız, başka türden bir sonucu beklemek de hayal olur.


Eminim; aşırı tüketim hakkında fikrini sorduklarınızdan pek çoğu, tüketim bağımlılığının kötü bir şey olduğunu söyleyecektir. Ama mevcut sistemin, tüketimin denetlenmesi yerine daha fazla tüketme yönünde işletilmesi şaşırtıcı değil midir? Tüketimin neden böylesine çılgınca arttığına dair ‘aklı başında’ çalışmalar fazla sayıda değil. Ama bu konu da akıl yürütmek de zor değil.


 


Tüketim Bağımlılığı


Tüketim bağımlılığının artışına dikkat ettiğimizde; bu manyayı teşvik edenlerin başında görsel medya organlarının olduğunu gözlüyoruz. İletişim ve bilişim teknolojilerindeki kısa sürede olağanüstü gelişmeler, öncelikle kişilerin mal ve hizmetlere ulaşmasını kolaylaştırdı. Bu ortama özgü yeni ikna ve satış mekanizmaları geliştirildi. özellikle TV kanalları ve Internet, yerinden kalkmadan satın alıp tüketebilmek için yepyeni yol ve yordamlara vesile oldu. Bu araçlar, tüketimin mutluluk ile eşdeğer olduğu konusunda insanların bilincine kalıcı takıntılar yerleştirdi.


 


Son yıllarda bankalar, kendilerini kârsızlık bataklığından kurtarmak için bireysel müşterilere yöneldiler. Bireysel müşteri, banka için daha çok sayıda kredi kartı ile daha fazla kart ve bireysel kredi kullanımı demektir. Kredi kartı ile yapılan alışverişlerde malı veya hizmeti satan firma kazanırken, daima kazanan bir başkası daha var. O da kartı veya krediyi veren banka. Bireyler, ihtiyaçlarının ötesinde tüketirken; bankalar da düşük faiz, ödemeyi geç başlatma veya uzun süreli borçlanmalar gibi özendirmelerle kendilerine düşen hâsılatı topluyorlar.


 


İnsan ölçeğinin ötesine geçen tüketim bağımlılığından söz ederken, alışveriş merkezlerini (AVM’leri) hatırlamadan olmaz. AVM’ler, insan ölçeğinin çok ötesindeki görkemli özellikleri ile insana sanal dünyalar sunuyorlar. Bireyleri, kendi gerçeklerinden kopararak onları yapay bir alışveriş ve tüketim dünyasına sürüklüyorlar. AVM’de geçen bir alışveriş sürecinden sonra insanların hiç de ihtiyaçları olmayan pek çok ürünü aldıklarını fark etmeleri şaşırtıcı değildir.


 


Nasıl Bir Yaşam?


Kendi değer yargılarınızla sakin bir yaşamınız olduğunu düşünebilirsiniz. Ama şöyle bir çevrenize göz attığınızda; ne denli yoğun etkileme kampanyaları ve bunların yarattığı her türden gürültü ile kuşatılmış olduğunuzu fark edeceksiniz. Adeta günlük faaliyetlerimiz, bizim dışımızda oluşmuş bu gürültülü saldırılara göre oluşuyor. Ne giymemiz, ne yememiz, ne içmemiz, nasıl eğleneceğimiz, parayı nereden bulacağımız veya nasıl mutlu ve özgür olacağımızı bize belletmeye çalışan bir kuşatma altındayız.


Sanki son çeyrek yüzyılda mutluluk ve özgürlüğün tanımları değişmiş gibi… Her iki tanım da daha fazla tüketime endekslenmiş sanki... ‘Ne tüketeceğimizi seçerek özgür ve daha fazla tüketerek mutlu olmaya’ çalışıyoruz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi