Geleceği Tasarlamak

Ekonomik ve sosyal yönlerden yeterince gelişmemiş, kültürel açıdan kendisini değişime uyarlamamış toplumlar genelde dünde yaşarlar. Bu tip toplumlar için yaşanan günden daha ilerisini öngörmeyen çalışmak, gündüz vakti hayal görmekten öteye geçmez. Bilimde, teknolojide ve düşün alanlarında gelişmiş toplumları incelediğimizde ise bu örneklerde gelecek kavramının dün ve bugünden daha fazla ilgi gördüğünü fark ederiz. O toplumlarda düne ve bugüne gösterilen ilginin nedenlerinden biri, geleceği oluşturacak olan süreci doğru kavrayabilmektir.


 


Yakın çevrenize bir göz atmayı deneyin. Her nerede olursanız olun; ne denli fazla dünde ve dünle birlikte yaşadığımızı fark edeceksiniz. Geçmişe olan bu yoğun ilgimize rağmen onu ne kadar doğru bildiğimizde cevaplanması gereken bir diğer sorudur.


 


Bir örnek vereyim. Bir kuruluştaki yangın yönergesi, beklenmedik ve öngörülemeyecek bir nedenle olabilecek bir yangına karşı alınmış bir önlemdir. Gelecekte olabilecek bir kaza için bir davranış modelini ve faaliyetler dizisini önceden belirlemektedir. Bir başka deyişle; yangın yönergesi, geleceğe ilişkin bir tasarımdır. Hiç kuşkusuz; yaşanan olaylara göre ilerleyen zamanda yangın yönergesi de bazı değişikliklere uğrayacaktır.


 


Tüm gelecek tasarımları, bir yangın yönergesi gibi önceden belirlenemez. Öyle risk ve kriz durumları olabilir ki; buna karşı direnebilmek ve yaşamsal sürdürülebilirliği sağlamak için kişinin veya kuruluşun kendisinin yetkinleşmiş olması gerekir. Örneğin kişi kendini öyle geliştirmelidir ki, risk ve kriz anlarının gerektirdiği ani kararları verebilmeli ve buna uygun önlemleri geliştirebilmelidir.


 


Kriz olsun veya olmasın; geleceğe hazırlanmak, sağlıklı ve planlanmış bir tasarım konusudur. Dolayısıyla geleceğe hazırlanmak, öncelikle geçmişi ve bugünü doğru anlayıp toplumun ve dünyanın geleceğe taşınmasında etkili olabilecek unsurlar konusunda bilinçli olmayı gerektirir. Doğal felaketler, toplumumuzun bu konuda yeterli farkındalıkta olmadığının en belirgin örneklerini verirler. Aynı şekilde şehirlerimizin bugün ulaştığı kriz noktası, geçmişte kentleşme ile ilgili yeterli farkındalık ve hazırlıkta olmadığımızın ipuçlarını vermektedir.


 


Geleceği tasarlamayı hayal ettiğimde ilk olarak geleceği sahiplenmek fikri takılıyor aklıma. Onu düşünme ve hissetmeyi ise geleceğin yaşanacağı dünyayı ve yaşam çevresini sahiplenmek olarak algılıyorum. Dolayısıyla daha iyi bir geleceği tasarlayabilmek için insanın önce kendini dünyaya ait hissetmesi gerekiyor. Bir yandan kendini dünya olgusu içinde algılarken diğer yandan da dünyayı kendine ait hissetmek durumunda… Ancak kendini dünya ile hemhâl bulabilen insan geleceğin sorumluluğunu duyabilecektir.


 


Dünya hakkında sorumluluk hissetmek, aynı zaman insanın dünyanın yapılanmasında ve örgütlenmesinde yer almayı gerektirir. Dar bir çevrede alışılmış bir yaşam, insanı mutlu edebilir ama bu durum, kişinin insan olmaktan kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirdiğini göstermez. Bazı zamanlarda kendimizi gözden geçirmek için geri çekildiğimiz dinlenme anları olabilir; ama bu örnekler, kendimizi dünyanın gelecek sorumluluğundan sıyırmamız olarak algılanıp yorumlanamaz.


 


Geleceğin, dünyanın ve yaşam çevresinin sorumluluğunu duymak, bir yandan da farklı olabilme cesaretini gerektirir çünkü yeni bir dünya kurma özlemi ciddi anlamda bir cesaret, azim ve gayret işidir.  Tüm bu özelliklerin uzağı görmeye kolaylaştıran vizyoner bir anlayış ile bütünleşmesi gerekir.


 


Bu özelliklere sahip bir kişi, yaşamın her alanında dünün izlerini ve bugüne uzanan belirtilerini tespit ederken, bunları geleceği tasarlamak için yapıtaşları olarak kullanır. Dünün değerini bilir ama düne saplanıp kalmaz. Bugünü olabilen en iyi şekilde yaşar ama geleceğinin bugünün gerçeği içinde türeyeceğini de iyi bilir.


 


Gelecek konusunda öngörüleri olanları izlediğimizde; bugüne kadar yaşanmış değişimin en büyük ölçeklisi karşısında olduğumuzu ifade ettiklerini görüyoruz. İyiler ve kötüler, olumlular ve olumsuzlar her an daha sert, daha karmaşık ve müdahale etmesi daha zor biçimde yaşanıyor. Böyle bir ortamda geleceği tasarlamak veya en azından geleceğin oluşumuna katkıda bulunmak çok daha zor hale geliyor.


 


Gelecek tasarımcılığını, zorunlu olarak dünyayı şekillendirmek olarak anlamamak gerekir. Geçmişten geleni geleceğe izdüşürüp öngörülerde bulunmak veya gelecek üzerine senaryolar kurmak dünyayı ve yaşamı daha iyi anlamamız için modeller yapmaktır. Böylece güncel karmaşası içinde bize anlaşılmaz gelen pek olay ve sürecin kavranabilir hale gelmesi mümkün olur. Felaketlere daha hazırlıklı olabiliriz, karşılaştığımız olağanüstü durumları tehdit olmaktan çıkarıp fırsata dönüştürebiliriz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi