Güven, İşbirliği ve Birlikte Çalışma



Bazı özellikler tarihsel gelişim içinde toplumların adeta genlerine kodlanıyor. Eğitim öğretim sisteminin ‘laçkalığı’ da özellikle problem çözme performansına olumsuz yönde kalıcı etkiler yapıyor. İyimserlik, kötümserlik –buna karamsarlık da diyebilirsiniz– bir eksenin iki farklı yönü gibi… Bir yönü tercih ettiğinizde; sonuçta varacağınız nokta da buna göre değişiyor. Bireyi, vatandaşı veya toplumu sevmeyerek başlayan bir yürüyüş genelde istenmeyen noktalara varıyor. “Biz adam olmayız” yürüyüşü de böylesine bir algı ve ön yargı ile başlıyor.

Batıya özenmeye başladığımız dönemlerden bu yana, kendimizi kötüleyip aşağılamanın da toplum olarak ruhumuza yapışıp kaldığına hiç kuşku yok. İtalyancadan dilimize geçmiş ve “Türke has” anlamına gelen “alaturka” sözcüğüne bile düzensizlik, yöntemsizlik veya ilkellik anlamlarını yükleyerek kullandığımız zamanlar oluyor. Bu da yaşama olumlu veya olumsuz bakış, bir ölçüde sosyal kültürle yakından ilgili… Karamsar ruh haline sahip toplumlar, kavramları da olumsuz anlamlar içerecek biçimde değişikliğe uğratıyorlar.

Problemler Karşısında Duruşumuz
Problem (sorun) karşısındaki alaturka geleneğe uygun ilk yaklaşımımız, bu sorunu kabul etmemek olur. Problemi kendimize yakıştıramayız. Ama problemin varlığını reddederek bu sorunun kendisini de ortadan kaldırdığımızı düşünürüz. Alaturka yönetim tarzında bir sorunu ortadan kaldırmanın ilk yolu, onu görmezden gelmektir. Bu yaklaşıma ‘kafayı devekuşu gibi kuma gömmek’ dendiğini bilirsiniz. Gözlerinizi kapattığınızda sorun da ‘görünmez’ olur. Eğer bir başkası problemin varlığı konusunda bizi uyarırsa, konuyu araştırıp durumu incelemek yerine böyle bir sorunun olmadığı itirazıyla konuyu ‘kolayca’ hal yoluna gideriz.

Sorgulayıcı ve araştırmacı bir yapımız olmadığından ve eğitim sistemimiz asla araştırmaya yönlendirmediğinden sorunun gözle görünür hale gelmesini beklediğimiz pek çok örnek olay sayabiliriz. Problem denen şeyin aslında bir buzdağı olduğunu, gözle görünmediği zamanlar da bile su altında büyük bir tehlike oluşturduğunu bir türlü anlamak istemeyiz. Duyuları kullanmak, bir problemi kavramanın temel, ama en basit yoludur. Giderek karmaşık hale gelen günümüzün problemleri ise akıl ve araştırma ile önceden fark edilmeyi ve daha ortaya çıkmadan önlem almayı gerektirir.

Sonuca Katlanmak
Sorun, sadece birey olarak bizi ilgilendiriyorsa sonuçlarına katlanmayı kabul edebiliriz. Ama sorun, bizim sorumlu olduğumuz bir makam veya görevle ilgiliyse ve başka kişi ve kurumların da zarar görmesine neden oluyorsa; bu durum, eleştiri alabileceğimiz ihtimalini doğurur. Hatta sorun yüzünden prestij veya makam kaybına da uğrayabiliriz. Böyle bir durumda karşılaşılan en yaygın tepkilerden biri, sorunun çoktan halledilmiş olduğunu iddia etmektir. Bu iddiaya ek olarak problemin çoktan çözülmüş olduğuna dair kanıtlar bile sunulur. Kanıtlar arasında raporlar, istatistikler, değişik sayısal grafik ve tablolar önemli bir yer tutar. Sorunun halledilmiş olduğu tezi, tabii ki yalandır ama bilirsiniz, en iyi yalan sayılar ve istatistiklerle söylenir.

Bir problemi halletmenin alaturka yollarından bir diğeri, –günah keçisi diyer adlandırdığımız–  bir sorumlu, kabahatli ya da suçlu bulmaktır. Genelde bir kuruluşta orta veya alt düzey yöneticilerden birisi, günah keçisi olarak kurban edildiğinde; gerçek problem çözülmemiş olsa bile sorun, uzunca bir süre için ortadan kalkmış olur.

Problemi küllendirerek göz önünden çekilmesini sağlamak; normal olarak sorunun büyümesine, kronik hale gelmesine ve çözümsüzlük noktasına ulaşmasına neden olur. Günün birinde karşımıza bir kriz olarak gelir. Alaturka çözüm zihniyeti, bir sorunun kriz haline gelmeden çözülmeye kalkışılmasını lüzumsuz kaynak harcama olarak kabul eder. Bu nedenle problemin çözümünden sorumlu olan kişi veya makam, kriz aşamasına kadar kılını bile kıpırdatmaz. Ekonomiden inşaat kalitesine, dış politikadan gündelik yaşama kadar her alanda bu tarzın izlerini görebilirsiniz.

özetle; sağlıklı ve başarılı işbirliği ve birlikte çalışma için alaturka problem çözme tarzından kurtulmak kaçınılmazdır. Bunu sağlamanın ilk adımı nitelikli eğitim ve öğretimdir. Deneyimi paylaşmak, öğrenmeyi pekiştirir. Problem karşısında duruşu ve girişimi öğrenme kendiliğinden olmaz. Bilinçli düşünce emeği ile uygun mekanizmaları kurarak planlama ve programlama gerektirir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi