Hastalanan Dünya

 


 


Küresel ölçekli yaşanan virüs salgını geleceğe ilişkin bazı ipuçları sunuyor. öncelikle; geleceği kurduğumuzu sanırken dünyayı, yaşam çevresini ve insanlığı kendi elimizle nasıl yok ettiğimize işaret ediyor. Diğer yandan geleceğin önemli göstergeleri arasında sağlık, güvenlik, güvenilirlik ve sürdürülebilirliğin öne çıkacağını ifade ediyor. İnsanlık geçmişte olduğu gibi son küresel virüs krizini da aşacaktır. Ama bundan alması gereken acılı dersler de olmalıdır.


 


Geleceğin en önemli konu ve sektörlerinden birisinin insan sağlığı olacağına kuşkum yok. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler de bu konu çok açık ipuçları veriyor. Kişi bir hastanede veya herhangi bir nedenle karantinada olduğunda, kendini bazen bir alışveriş merkezinin (AVM’nin) yapay dünyasında gibi hissedebilir. Nasıl bir AVM’de dolaşırken dışarıda daha doğal bir dünya olduğunu unutmamak gerekiyorsa, hastanede yatarken veya kendini korunma amaçlı karantina altına aldığında da dış dünya ile en azından ruhen ve düşünsel olarak bağı koparmamak gerekiyor. Hastane ortamı insanı giderek daha hareketsiz ve kaderine razı bir ruh haline itekliyor.


 


Kanımca hastanelerin medikal destek dışında hastaya vermeleri gereken en önemli hizmet, yaşam sevincinin artırılması ve geliştirilmesi olmalı. Yaşam sevincini yitirince değerler ve anlamlar da silikleşip kaybolmaya başlıyor. ölüm korkusu ve paniği yaşam sevincini bastırmamalı.


 


Hiç kuşkusuz; hasta için bir hastanede bulunmanın nedeni bir sağlık hizmeti almaktır. Dolayısıyla hasta, mantıklı ve anlaşılabilir bir nedenden dolayı hastanededir. Ama –en basit haliyle– kolunda serumla bir plastik torbaya bağlı kalmak, her an her şeyi yapabilmeye alışmış bir hasta için çıldırtıcı zorlukta olabiliyor. Ancak insanın aklı, sağlık sorununun halledilmesi için sakin, uyumlu ve sabırlı olmayı tavsiye ediyor. Hasta olma hali ve paniği, hastalığın sadece fiziksel sürdürülebilirlik olmanın ötesinde zihin sağlığı ile ilgili olduğunu ortaya koyuyor.


 


Sağlık konusu, insanlığın yeme-içme, barınma ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarından birisi… Bunlar yeteri ölçüde karşılanmadığında diğer ihtiyaçların tatmini öncelik almıyor. Diğer yandan tüm dünyada bir çılgınlık halini almaya başlayan tüketim eğilimini sağlığı da kapsamak üzere her alanda gözlüyoruz.


 


Geçmişte dayanıklı tüketim malları arasında sayılan emtia bile artık modaya ve hızlı tüketime konu oldu. Diğer yandan; gıda tüketimindeki aşırılıklar, küresel ölçekte bir başka aşırılığa vesile oldu. Dünyanın ciddi bir bölümü açlık ve yoksullukla savaşırken, başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere dengesiz tüketime bağlı aşırı şişmanlık yeni bir hastalık olarak yükseliyor.


 


Bu arada ilaç sektörü de, insan ve toplum sağlığına hizmet eden ve etik kuralları olan iyileştirici - koruyucu bir sektör olmaktan çıkarak, her an daha fazla tüketim ve kâr odaklı olmaya başlıyor. Bu süreçte daha fazla satış ve kâr beklentisi olan küresel ilaç üretim endüstrisinin etkisi var. Bu anlamda ilaç endüstrisinin dev şirketleri, ürettikleri ilaç ve malzemeleri pazarlayabilmek için hepimizin hasta olduğuna veya her an olabileceğine bize inandırmak istiyorlar. Bir ‘sürekli hastalık’ halinin varlığına ikna olmaya zorlanıyoruz. İlaç firmaları, ürettikleri malları hasta olmayan insanlara da pazarlayabilmek için biteviye yeni yol ve teknikler bulmaya çalışıyorlar.


 


Sağlık insan açısından yüksek önemde bir alan… Diğer yandan bu sektörün dünya ekonomisi içindeki yeri giderek büyüyor. önümüzde uzanan gelecekte de en değerli sektörlerden birisi olmaya devam edecek. Sonuçta sağlık hizmetlerinden ilaca, evde bakımdan sınaî üretime kadar tüm ilgili sektörlerde biteviye yeni katma değer fırsatları oluşuyor. İşin odak noktası ise sağlığın bedelinin kimin tarafından ödeneceğinde düğümleniyor. Terazinin bir kefesinde sağlık, diğerinde para olacaksa –ki öyle görünüyor– zor bir problem karşımızda duruyor.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi