İnsanlık halleri ve iyilik

İyilik yapmak, insan olmanın hallerinden biridir. İyilik, herhangi bir beklenti ile değil; sadece insani bir duygu ile yapılır. İyilik yapan, iyilik karşısında –eğer yeterli olgunluk düzeyine erişmiş ise– teşekkür bile beklemez. Ama iyilik yapmanın bir insanlık hali olduğu gibi, iyilik yapanın da teşekkür etmesi yine bir insanlık hali ve gereğidir.

Size karşılığında hiçbir şey ‘ödemek’ zorunda olmadığınız bir iyilik yapıldığında en azından bir teşekkür borçlusunuz. Eğer bir teşekkürü sakınıyorsanız kendinizde gözlemeniz ve denetlemeniz gereken bazı olumsuzluklar var demektir. Size hiç kimse ‘mecbur olduğu’ için iyilik yapmaz. Mecburen yapılan da zaten iyilik olmaz.

Teşekkür gereğini unuttuğumuz gibi; bir iş arkadaşımızın özveri veya başarısını, bir yakınımızın sevgisini, bizi sevenlerin ilgisini gözden kaçırabiliyoruz. Ne yazık ki, bazen iş işten geçtikten sonra fark ettiğimizde, geriye sadece ah-vah edip üzülmek kalıyor. Eğer biraz şanslı isek fark etmediğimizi geri dönüp yakalama fırsatımız olabiliyor. Ancak hasta olduğumuzda, sağlığın değerini kavrıyoruz. Erozyon geldiğinde, ağacın anlamını fark ediyoruz. Sevilen bir insan, yaşamın ufkunda kaybolduğunda, onunla daha dolu ve yoğun değerlendiremediğimiz zamanların derdine düşüyoruz.

İnsanın kendisini geliştirme konusunda yapması gerekenler arasında, farkındalığın artırılmasını ilk sıralarda düşünürüm. Kişi, kendinin ve çevresinin ne denli farkında olursa, yaşam başarısının da o oranda yüksek olacağı kanaatindeyim. Kuşkusuz; farkındalık, çevremize şöyle bir göz atmaktan daha fazla bir şeydir. Emek ve akıl ile duygusal yaklaşım bir arada, doğru bir karışım olarak kullanmak gerektirir.

Sadece kitap okuyarak insanları tanımak mümkün değildir. İçinde insan unsuru olan konuları kavramak için, insanlarla zaman geçirmek ve insanlar arası tonları fark etmeye çalışmak gerekir. Bu iletişimi kurarken de sabırsız olmamak ön koşuldur. Kendimizi, sabrı ve dikkati bir bilge gibi kullanma yönünde zorlamamız gereken durumlar olabilir.

Eğer insanlarla iletişim bir daire ise kendimizi ne bu dairenin merkezine, ne de dairenin dışına koymalıyız. Kendimizi merkeze koyarak yapılan bir iletişim, kendimizden başkası olmaz. Böyle bir durumda başka insanları tanıyıp öğrenmek yerine, kendimizi –bir genetik kopya gibi– tekrar etmiş oluruz. İnsanları tanımaya yönelik bir iletişim, eşitlerin iki yönlü, ‘apoletsiz’ bilgi, fikir ve duygu alışverişi olmalıdır.

Eğer yukarıda sözünü ettiğim dairenin dışında yer alırsanız bu kez “Körlerle sağırlar, birbirini ağırlar” türünde bir iklimin oluşmasına neden olursunuz. Bir iletişimde tümüyle dışarıda kalarak, kişisel gelişiminize katkı koyacak deneyimler elde etmeniz mümkün olmaz. Dışarıda durmak, objektif olmak anlamına gelmez. Objektif olmak, iletişim sırasında yargılamamaktır. Karşı tarafın yaklaşımını, kendi sistematik bütünlüğü içinde önyargısız olarak anlamaya çalışmaktır.

Bu söylediğim, ayırım gözetmeden herkese karşı aynı yansız tavrı göstereceğimiz anlamına gelmez. Sadece bir yargıya veya karara varmadan önce, yeterli bilgi edinilmesi gereğini ortaya koyar. Acele ile varılmış yargılar, geçmiş deneyimlerimizin olumsuz bir sonucu olarak yansıyabilir. Ama kişinin kendi geçmişinin olumsuzluklarından kurtulması da, hiç kolay değildir.

Kusurlarımızı örtmek yerine onların gün ışığına çıkmalarını sağlamak, duygusal yaşamımızın çok daha uzun ömürlü olmasını sağlayacaktır. Bir de; düşünün bakalım; son günlerde kimlere teşekkür etmeyi unuttunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Gürcan Banger Arşivi