"İş" Varsa Çağır; "Yemek" Varsa Unut!

 


 


İnsanlar bir sorun yaşadıkları veya danışmaya ihtiyaç duydukları zaman sizi arıyorlarsa, bu ‘iyi’ bir şeydir. Size, bilgi ve deneyiminize inandıklarını ve güvendiklerini gösterir. Böyle bir durumda yardımcı olmanın hazzı yanında toplum veya ilgili topluluk içinde takdir edildiğiniz duygusunu yaşarsınız. Ayrıca çoğu durumda hiçbir beklenti içinde olmadan, toplumsal iyiden yana bir ‘’ yaptığınız için kişisel sorumluluk yönünüz de tatmin olur.


 


Olaylara tek tek baktığımızda bazı ilişkileri göremeyiz. Bu eksik bakış açısı, tam anlamıyla ‘doğru’ değerlendirme yapmamızı engeller. Kimi zaman bir olay bazen de bir olanı biteni gözden geçirme bazı gerçeklerin pek de sandığınız gibi olmadığını gösterir. örneğin bir sorun yaşandığında yardım dilemek için akla ilk akla gelen siz olurken, güzel zamanlar ve vesileler için hatırlanmamış olduğunuzu fark edersiniz. “İş” varken sizi hatırlayanların “yemek” söz konusu olduğunda çağrı listesinde yer almadığınızı üçüncü taraf haber kaynaklarından öğreniverirsiniz.  Böylece harcıâlem söyleyişle ‘vefanın’ ancak bir semt adı olduğunu hatırlarsınız.


 


Yemek” dediğim kavramın maddi anlamda anlaşılmaması uygun olur. Maddi, manevi, zihinsel veya duygusal pek çok beslenme ihtiyacımız var. Hangi boyutta olursa olsun; bunlardan birkaçı eksik olduğunda kişisel yaşam yol haritamızda eksiklik veya zafiyet unsurları oluşabilir. Ama bu durumu çoğunlukla ‘sorun çözücü’ olarak algılanan kişi tek başına yaşar. Ya kendi içinde dert edinir ya da o da ‘salar çayıra’…


 


Yaşam Bir Tiyatro Olsa


Bir tiyatro sanatçısının varlık nedeni, öncelikle sahnede alkışlanabilmektir. Alkış sözlerimden illa ki, beğenilme de anlaşılmamalıdır. Bazen dozunda haklı eleştiriler de en az alkışlar kadar değerlidir.


 


Bir ‘şey’ yaratarak, söyleyerek veya yazarak toplumun karşısında olmak da tiyatroda rol yapmak gibidir. Fikri, sözcüklerle cisimleştirip onlarca, yüzlerce insanın karşısında görücüye çıkarmak önce cesaret işidir. Sert eleştirileri, acımasız önyargıları, kimi zaman yargısız infazları göğüsleyebilme cesaretidir.


 


Biraz da Sosyal Nezaket


Nezaket, toplum içinde gerginliği düşürücü etki yapar. Bireysel kabalığın ve vurdumduymazlığın artması, toplumu oluşturan bireyler arasındaki iletişimin daha sert ve uzlaşmaz hale gelmesine neden olur. Gözlenen odur ki; görgülü ve nazik insanlar aynı zamanda adalet, demokratlık, hoşgörü, saygı ve paylaşımcılık özelliklerine de sahiptir. Toplumun geleneksel değerleri erozyona uğrarken tüketim toplumunun arazlarının baş göstermeye başladığı bir ortamda böyle bireylere ne denli ihtiyaç olduğu ortada.


 


Günümüzde gözlediğimiz ve hızlı gelişen birey özellikleri arasında çıkar ve rant arayışı dikkat çekiyor. İnsanlar liyakat konusuna, deneyim ve birikime daha az önem veriyorlar. Kısa yoldan makamlara, unvanlara ve sonuçlara ulaşma çabası içindeler. Bu da seçkin bir nitelik olan alçakgönüllülüğüm kaybolup gitmesine onun yerini açgözlülüğün ve gösteriş merakının almasına neden oluyor. Hâlbuki alçakgönüllülük ve gösterişten uzak durma, görgülü ve nazik bir insan olmanın başta gelen kuralları arasında yer alır. Gösteriş merakı da toplumun genel gerginlik ve huzursuzluk düzeyinin artmasına katkı yapan unsurlardan birisidir.


 


Kabalık; vurdumduymazlığın, dar görüşlülüğün ve bağnazlığın ikiz kardeşi gibidir. Bu nedenle görgülü ve nazik bir insan, asla ayrımcılık özellikleri taşımaz. Her düşünceye ve inanca saygılıdır. Toplumu oluşturan kesimler ve bireyler arasında ayrımcılık yapmamak, bu güzel insanın temel özelliklerinden birisi haline gelmiştir. Bu nedenle ırk, din, etnik kimlik veya cinsiyet gibi herhangi bir konuda ayrımcılık yapmayı karakterinin bir parçası haline getirmiş bir kişiyi görgülü ve nazik bulmak mümkün değildir.


 


Bu ülkede, bu toplumda, bu kültürde işin özü şu ki; seni anlamalarını ve takdir etmelerini bekleme; itiraz etme, şikâyet etme; sadece “çalış Osman, çiftlik senin…”


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi