
Gürcan Banger
İşbirliği ve Birlikte Çalışmanın Neresindeyiz?
Yayınlanma:
Bir ekonominin anahtar yetkinliklerinden birisi işbirliği ve birlikte çalışmadır. Pek çok sınai ve ticari hastalığın nedeni bu yetkinliğin olmamasında yatar. Eğer bir iş-işletme çevresinde "Birlikte çalışamıyoruz" vaveylası yükseliyorsa burada malum hastalık nedeni olduğundan kuşkulanabiliriz. Bu nedenle bir bölgesel veya kentsel ekonomiyi incelerken mutlaka bu işbirliği ve birlikte çalışma yeteneğinin araştırılması gerekir.
Sermaye Sadece Para Değil
20'nci yüzyılın son çeyreğine kadar üretim söz konusu olduğunda; dikkate alınan faktörler sermaye, emek, doğal kaynaklar ve girişimcilik oldu. 2000'lerin son 20-30 yılında fiziki sermayenin üretim olgusunu yeterince açıklamadığı fikriyle haklı olarak- faktörler arasında bilgi de sayılmaya başladı. Gerçekten 1970'li yıllardan bu yana mevcut bilgi miktarında hacimsel bir artış yanında bilgi üretim hızı ve şekillerinde de değişiklik oldu.
İnsanların ve işletmelerin bir araya gelerek birlikte iş yapma becerileri bir sermaye türü olarak yorumlanmaya başladı. Bu kavrama "sosyal sermaye" adı veriliyor. Son yıllarda giderek daha fazla tartışılmaya başlanan sosyal sermaye için basitten daha karmaşığa doğru çok sayıda tanım vermek mümkün. Tanımlama çabasına girmeden önce sosyal sermayenin; kişiler ve kuruluşlar arasında işbirliği yapma yeteneği, kişiler arasındaki güven iklimi, kişi veya kuruluşların bir ağ olarak bir araya toplaşma ve birlikte çalışma düzeyi ve genel anlamda iletişim yeteneği gibi başlıklarla ilgili olduğunu söylememiz gerekir.
Sosyal Sermaye
Literatürde sosyal sermaye için pek çok tanım var. Sivil toplum çalışmaları alanındaki kullanımını bir yana koyarsak, ağırlıklı olarak ekonomi ile ilgili olarak kullanılıyor. Bu şekliyle kişi ve kurumlar arası güvene dayalı ilişkilerin ekonomik faaliyete ve üretime yansımasına "sosyal sermaye" adı veriliyor.
Konuyu biraz daha açalım. Öyle bir yerel ekonomi düşünün ki; orada fiziki sermaye, yeterli işgücü ve gerekli doğal kaynaklar, hatta insan kaynağı mevcut. Buna rağmen işletmelerin değişik biçimlerde birlikte çalışarak katma değer yaratmaları mümkün olmuyorsa, o bölgede sosyal sermaye düzeyinden kuşku duymak ve sorgulamak gerekir. Sektörel veya bölgesel ekonomik büyümede arasında sosyal sermayeyi ilgilendiren siyasal, örgütsel, çevresel, düşünsel, kültürel, bilimsel, teknolojik ve insani unsurların etkileri giderek büyüyor.
Bir başka deyişle; fiziki sermayenin başarısı, çok ciddi anlamda sosyal sermayenin mevcudiyetinden ve düzeyinden etkileniyor. Gelişen ve gelişmeyen bölgeler arasında sosyal sermayenin etkileri açık biçimde gözlenmeye başladı. Eğer bir bölgede katma değerden, inovasyondan, teknolojik gelişmeden, kurumsal öğrenmeden ya da ar-ge'den söz edeceksek; o çevrede mutlaka sosyal sermaye göstergelerinden haberdar olmamız gerekiyor.
Sosyal sermayenin başta fiziki sermaye olmak üzere diğer üretim faktörlerine olan etkisini anlamak için fiziki sermaye ve sosyal sermaye arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları doğru anlamak gerekir. Öncelikle her iki sermaye türünün varlığı ve hacmi, üretimle doğrudan ilişkilidir. Daha yüksek oranda sermayenin varlığı, genel anlamda olumlu katkılar yapar.
Sosyal sermaye, doğrudan insan ve toplumla ilgili olduğundan bu yapılardaki değişimler dolaysız biçimde sosyal sermayeye yansıma yapar. Örneğin kişi ve kurumlar arası güveni ve işbirliğini geliştirici faaliyetler, sosyal sermayenin miktarını ve niteliğini artırırken, aksi yöndeki etkiler seviye düşürücü sonuçlara neden olur.
Ağlar, Kümeler
Son yıllarda işletmelerin belirli ağlar biçiminde toplanarak birlikte çalışmalarının mekanizmalarından birisi olarak sınai ve/veya ticari kümelenmeler ortaya çıktı. Kamu, işletmelerin kümeler halinde birlikte çalışmaları için belli girişimlerde bulundu. Bazı sektörlere ilişkin kümeler, iller ve bölgeler arasında paylaştırıldı. Hatta değişik kurum ve kuruluşlar kümelenme konusunda model çalışmaları yaptılar.
Sözünü ettiğim bu çalışmaların neredeyse tamamındaki sorun, kümelenmeye temel olacak sosyal sermaye düzeyinin araştırılmaması oldu. Bu nedenle kümelenme çalışmalarının nasıl bir gelecek vaat ettiğinin de anlaşılması mümkün olamadı. Bu konuda üniversitelerin ve/veya araştırma kuruluşlarının sanayi ve ticaret sektörlerinde yapacakları sosyal sermaye araştırma ve soruşturmalarına ihtiyacımız var. Ancak bu tespitler sonrasında nasıl ilerleme yapabileceğimize ilişkin stratejiler üretebiliriz.