
Gürcan Banger
İyisini, kötüsünü düşünmek
Kişinin genel veya ortalama hatlarıyla iyisi var, kötüsü var. Kolaycı olmayı seçebilen yaşamımızda grileri bir çırpıda siyah yapabilirken, tonların varlığını gözden kaçırıyoruz. Söz bana kalsa; insanların karşılarındaki kişileri kesin yargılarla kategorize etmelerinden hoşlanmıyorum. Bir kişi hakkında iyi veya kötü şeklinde bir yargıya vardığınızda, daha sonra onunla ilgili gerçekleri görüp bu yargıyı değiştirmek pek kolay olmuyor. Bu nedenle kolay ve kesin yargılar, hem karşımızdaki insana hem de kendimize haksızlık oluyor.
Ama hâlâ ‘haylaz’ olabilen zihnim açısından; bir kişinin tutum ve davranışlarını izlemek, bunların ardındaki mantığı açıklamaya çalışmak ilginç bir Sherlock Holmes macerası gibi… Her ne kadar insanlar hakkında hızlı ve kolay yargılarda bulunmamak konusunda özenli isem de karşımdaki kişiyi dikkatle izleyip çözümlemeye çalışmak benim alışkanlıklarımdan biri… İhtimal ki; böyle davranarak insanları tanımak konusundaki deneyimimi zenginleştirmeye çalışıyorum.
Bunu nasıl yapıyorum derseniz; önce çevremde olup biteni dikkatle izlemeye çalışıyorum. İzlemelerimin bir bölümünde pasif bir izleyici olmayı ve zorunlu olarak gerekmiyorsa gelişen olaya müdahale etmemeyi tercih ediyorum. Aceleyle cevap yetiştirmeye çalışmayan, iyi ama sessiz bir dinleyici ve gözleyici olmak, söz konusu olayı ve bu gelişmenin aktörleri olan kişileri daha iyi tanıyıp kavramanızda etkili oluyor.
Bir diğer alışkanlığım ise, örneğin gecenin ilerleyen bir saatinde o gün yaşadıklarımı gözden geçirmek… Hatırlayabildiğim kadarı ile incelemek istediğim zaman dilimini zihnimde geriye sarar ve bir film gibi tekrarlarla yeniden gözden geçiririm. Bunu yaparken duygularımın esiri olmamaya özen gösteririm. Geçmiş deneyimimi abartmadan kendimle ilgili dersler çıkarırım. Bazen bundan sonraki gelişmeler için tutum ve davranış öngörülerinde bulunduğum da olur.
Bu (yazılı ve görsel sanatlarda “flashback” olarak isimlendirilen) geriye dönüşlerde durumu tepkisel olarak değerlendirmemek önemlidir. Hızla siyahtan beyaza, evetten hayıra veya olumsuzdan olumluya savrulmamak gerekir. Olaylar ve insanlar hakkındaki değerlendirmelerimizi, ister olay olumlu ister olumsuz olsun yaşama ait dersler olarak anlamamız gerekir. Bir dersi nasıl özümleyip kullanacağımız ise bireysel birikimimize, yaşamımıza ilişkin gelecek tasarımımıza bağlıdır.
Önemli bulduğum bir noktayı daha ifade etmek istiyorum. İnsanlar genelde sadece olumsuz olaylardan ders çıkarırlar. Bu dersler de genelde tepkisel veya duygusaldır. Hâlbuki içinde yer aldığımız olumlu (neşeli, sevinçli) olaylar da bize yaşamın gerçekleri hakkında ipuçları sağlayan fırsatlardır. Yaşamın siyah dersleri kadar beyaz öğretileri de vardır.
Yaşam hakkında düşünür ve değerlendirmeler yaparken fazlasıyla kendimize saplanıp kalmak yanıltıcı olur. Çevremizde olan bitenleri, doğru biçimde değerlendirebilmek için gerçekten objektif olabilmek önemlidir. Duygularımız ve geçmişten gelen alışkanlıklarımız, aklımıza fazlasıyla egemen oluyorsa, kendimiz ve çevremizle ilgili yapacağımız değerlendirmeler bir içe saran spirale döner. Karıştıkça karışır, yarar getirmek yerine negatif enerji yükleyip zararlı olmaya başlar.
Bir olay sonrasında kişi, o olayda kendini haklı bulabilir. Ama davranışının haksız ve yersiz olduğunu fark ediyorsa gelecekte bunun gerektirdiği gibi davranabilmeyi de başarmalıdır. İnsanın kendi tutum ve davranışlarını değiştirmeyi becermesi gerçekten yüksek kalitede bir özelliktir.
Kendi zihnimiz ve duygularımız içine sıkışıp kalmamak… Her an yaşamın yeni bir rengini ve ışık oyununu yakalayabilmek… Özetle; yaşamı eğlenceli ve kolay kılabilmek öncelikle kendi elimizde… Olmalı, olabilir.