
Gürcan Banger
Katılımcı ve İvmelendirici Üniversite
üniversite, diğer eğitim-öğretim sistemlerinden farklı olarak çok fonksiyonlu bir kurumdur. Yürüttüğü fonksiyonların başında değişik bilim ve disiplin dallarında eğitim-öğretim vermek gerekir. Ne yazık ki, ülkemizde üniversite kavramı, meslek eğitimi veren kuruluş haline indirgenmiş olduğundan diğer akademik fonksiyonları yeterince fark edilme veya dikkate alınmaz.
üniversiteye sadece bir öğretim kurumu olarak bakıldığında, sonuçta bu kurum orta öğretimin biraz farklılaşmış biçiminden öteye geçemiyor. Toplumda giderek üniversiteyi mesleki kariyer için zorunlu kabul edilen bir sonraki diplomanın alındığı ‘yüksek lise’ olarak kabul etme eğilimi üzücü biçimde yaygınlaşıyor.
Bir Ekosistemde Bilim Yapmak
üniversitenin bir kurum olarak fonksiyonlarından bir diğeri bilim ve disiplinlere katkı yapmaktır. Bu özellik, üniversiteye bir bilim merkezi niteliği kazandırır. Bu çerçevede bilim ve disiplinler alanında bir yandan teorik katkı yapılırken, diğer yandan ar-ge çalışmaları aracılığı ile teknolojik buluşlar ile uygulamaya yönelik yenileşmelere hizmet edilir. ülkemizde son yıllarda dışsallıkların da etkisiyle üniversitelerin bu yönünde küçük de olsa gelişmeler başladı. Ama ne yazık ki, ülkemizin ortalama üniversitesi gerçek anlamda bir bilim, teknoloji ve ar-ge merkezi olmanın uzağında kalmaya devam ediyor.
Her üniversite, bir ülke veya bölge ekonomisi içinde yer alıyor. Bu durum, üniversiteye firmalara verdiği sosyal sorumluluk görevi benzeri bir misyon yüklüyor. üniversite, kendini bulunduğu uzak ve yakın çevrenin sorunlarından ve konularından ayrık tutamaz. örneğin bir kent üniversitesi, o yerleşimin ekonomik, sosyal ve kültürel konularının içinde olmalı; o bölgedeki sorunlara çözüm geliştirmede hem katılımcı hem de ivmelendirici olabilmelidir. Bir üniversitenin bulunduğu yerleşimin sorunlarına çözüm üretebilmesi için öncelikle o sorunların farkında olması gerekir. Bu ise öncelikle akademisyenlerin yaşam ve iş dünyası ile yoğun ilişki içinde olmasını gerektirir.
Akademik Görünüm
ülkemizde akademisyen yetişme sürecine baktığımızda yaşam ve iş dünyası açısından pek ümit verici olmayan bir dünya görüyoruz. örneğin bir öğrenci, herhangi bir dalda lisans eğitimini bitirerek mühendis oluyor. Daha sonra okul yaşamına devam ederek yüksek lisans ve doktora çalışması yapıyor. Bu sürecin bir parçası olarak üniversite kadrosuna geçip akademik yaşamına başlıyor. Doktora sonrası akademik unvanlar edinerek üniversitedeki kariyerine devam ediyor. Bu süreç içinde örneğin reel ekonomi veya iş dünyası ile öğretici-eğitici kabul edilebilecek bir eklemlenme oluşmuyor.
Bir başka deyişle bu süreci anlattığım biçimde yaşayan akademisyen, iş dünyasının dışında bir yaşam sürerek bu dünyanın konularını, sorunlarını ve çözümlerini öğrencilere aktarıyor. Akademik dünyamızın yaşam ve iş alanları ile ilişkisi, pek çok durumda yaz stajları vb. ile lisans sonrası dönemdeki kısa erimli iletişimin dışına çıkamıyor. Böyle olunca da ekonominin ve iş dünyasının uzağında insanlar yetiştirmeye devam ediyoruz.
Yukarıda basitçe çizmeye çalıştığım manzara sadece bizim ülkemize özgü değil. Pek çok toplumda üniversite kurumu bu tür uzak kalma ve dışında olma sorunları yaşamış, yaşıyor. Gelişmiş ülkelerde ise üniversitenin ekonominin ve sanayinin dışında kalması sorununu aşmak için sayısız çalışma yapılmış. Bu sürecin sonunda üniversiteyi bilim ile iş ve yaşam dünyasının odağına yerleştirebilen ülkeler var. Bilimsel ve teknolojik yönden ileri ekonomilerde “akıllı üniversite” kavramı üzerinde çalışılan alanlardan biri olma yolunda…
Gelişmiş ülkelerde bulunan çözümlerden birisi “girişimci üniversite” kavramı olarak isimlendiriliyor. Bu başlık altında üniversitenin bölgesel kalkınmanın temel dinamiği olması yönünde çalışmalar yapılıyor. Bu anlayıştaki üniversiteler de giderek artan düzeyde girişimci ilkeleri benimsemeleri ile uygulamalı çalışmalar yapıyorlar. Kuşkusuz, girişimci üniversite kavramı, doğal olarak bu kurumların piyasanın reel aktörlerinin yaptığı işleri birebir devralması anlamına da gelmiyor.