
Gürcan Banger
Kaybettiğimiz Mutluluk muydu?
Her ürün veya hizmetin ‘mutlu olmamıza’ nasıl da katkı yaptığını, seçkin pazarlama iletişimi çığlıklarıyla yansıtan medya, kimi zaman reel dünyada gerçekleşen durumu görüp “Neden mutlu olamıyoruz?” gibi beklenmedik bir soru sorabiliyor. Genel görünüm olarak medya, bireyin artan gerginliği ve yükselen huzursuzluğunu dile getirirken, işin özüne ulaşamayarak yüzeysel bir durum tespitinden daha fazlasını başaramıyor.
Peki; ‘mutlu olmanın’ adeta uyulması zorunlu bir ‘yasa hükmüne’ terfi ettiği günümüzde mutsuzluk (ya da mutlu olamama hali) baskı altında kalmadan, objektif olarak tartışılabilir mi? Yoksa sonunda kola içmeyişimize, beş yıldızlı tatile çıkamayışımıza, arabamızın ucuz bir marka-model olmasına, şampuan yerine yeşil sabun kullanıyor olmamıza mı –ya da bunlara benzer şeylere mi– takılıp kalacağız? Yüksek tüketim potansiyeline sahip olamadığımız için ‘mutluluk piyangosunu’ kaçırmış mı oluyoruz? Yoksa sosyal medyatik özçekimlerle (nam-ı diğer selfie) ‘tüketiyormuş gibi’ yaparak mı durumu kurtarmalıyız? Gerçekten neyi kaybettik?
Çevremizdeki herkesin –teknoloji sayesinde her ortamda– ‘mutluluk resimleri’ verdiği günümüzde “Ben neden mutlu değilim?” ciddi ölçüde bir iç sorgulamaya dönüşüyor. Bunun arkasından “Bende ne yok? Neden yok?” soruları geliyor. Dışımızdaki ekosistemde herkesin ‘mutlu’ görünmesi adeta bir mahalle baskısına dönüşüyor. Belki de kendimizi ‘mutlular toplumundan’ dışlanmış hissetmeye başlıyoruz. Hatta öyle ki; ‘kişisel gelişimin çok bilenleri’ olarak ‘mutsuzluk mahkûmlarından’ uzak durmayı tavsiye ediyor, dolayısıyla bu insanları ağırlaştırılmış ceza olarak bir kez daha yalnızlığa mahkûm etmeyi önerebiliyoruz.
Mutluluk konusunda nasıl bir yanlış algı ve kabul içindeyiz? Mutluluk konusunda yaptığımız birinci yanlış, sonsuz yaşam –yani ölümsüzlük– konusunda yaptığımız büyük hayale benziyor. An be an mutlu olmak yerine sonsuza kadar sürecek bir mutluluk süreci arzu ediyoruz. Masallar bile “Sonsuza kadar mutlu yaşadılar” diye bitmiyor mu? Orada ifade edilen bir vesile ile yakalanan mutluluğun sonsuza kadar bizi saran bir iklim olmasıdır. Bu varsayım, gerçek bir illüzyondur. Özellikle günümüzün mutluluk kavrayışı, bu duygu toplamının bir tüketim nesnesi haline geldiğini gösteriyor. Neyi aynı tadı alarak sonsuza kadar tüketmeye devam edebiliriz? Aşkın ve insanın bile tüketilir hale geldiği yeni dünyada sonsuza kadar tüketip haz alınacak bir ‘şey’ olabilir mi?
Mutluluğa (ister ilişki, ister insan ya da başka bir ürün veya hizmet) tüketim odaklı olarak bakıldığında dikkat çeken bir nokta var. Tükettikçe, daha önceleri haz aldığımız ‘şeyden’ uzaklaşıyoruz. Böylece biteviye yeni ‘tüketim özlü mutluluk nesneleri’ bulmamız gerekiyor. Bu ise günlük yaşamın artan karmaşası ve kullanılabilir kişisel zamanın azalmasına bağlı olarak gerginliğe, huzursuzluğa ve paniğe neden oluyor. Mutlu olmak adına tüketmek için her an çok daha fazla ve çeşitli tüketmek? Biteviye melatonin, serotonin veya endorfin üretebilmek için ne yaman bir koşuşturma! Mümkün mü?
Yukarıda özetlediğim görünümün arka planına baktığımızda kaynak (temel) problemin mutluluk olmayabileceğini hissediyoruz. Hiç kuşkusuz; görünen durum olarak mutlu olmak önemli ve değerlidir. Mutluluğun keyif veren ikliminden kim uzak kalmak ister?
‘Mutluluk iklimin’ kendimizi iyi hissetmemizdeki sırrı nedir? Bu sorunun cevabının ‘anlam ve anlamlandırma’ olduğu kanaatindeyim. Gerçek ve sanal varlıklar ile çevremizle olan ilişkiler üzerine yaptığımız anlamlandırmalar (onlara birey olarak yüklediğimiz anlamlar) mutluluğun temellerini oluşturuyor. Anlam üretme becerimizi maddi tüketim üzerine kurguladığımızda ise mutluluk olgusunu tüketilir hale dönüştürüyoruz.
Bir başka ilginç noktaya bakalım. Mutluluk adına en çok istenenlerin başında aşk gelmez mi? Hâlbuki insan deneyimi ve onun görünümlerinden biri olan sanat, aşkın mutluluk kadar mutsuzluk kaynağı olduğunu da gösteriyor. Mutluluk adına aşkı talep ederken gizil biçimde mutsuzluk ihtimalini de almış oluyoruz. Aşkın mutlu yapma potansiyeli de bu siyah-beyaz gibi ikili karşıt yapısından kaynaklanıyor.