
Gürcan Banger
Kendini İyi Hissetmek
“Kendini iyi hissetme” ölçeğiyle ilgili bir araştırma sonucu ilginç ipuçları veriyor. Araştırma, bu sürece katılan kişilerin bir haftalık zaman dilimini değişik faaliyetler arasında nasıl paylaştıklarını ele alıyor. Söz edeceğim sonuçlar kendisini “iyi hissetme ölçüsü” yüksek ve düşük olarak sonuçlar olarak iki ayrı şekilde ele alınıyor. Laf karmaşası yaratmamak için ‘düşükler ve yüksekler’ olarak için isimlendireyim.
Düşükler bir haftalık zamanın yüzde 54’ünü çalışmaya ve/veya ev işine tahsis ederken, yüksekler bu konuda yüzde 30’luk bir oran kullanıyorlar. İyi hissetme ölçüsü düşük olanlar zamanın yüzde 12’sini ev-iş arasında gidip gelirken harcıyorlar; buna karşı yükseklerin bu trafiğe harcadıkları zaman yüzde 6’da kalıyor. Buraya kadar olanı özetlersek; iyi hissetme ölçüsü yüksek olanlar daha az çalışma ve daha az iş-ev arası (ev-çarşı arası da diyebilirsiniz) gidiş-geliş zamanı kullanıyorlar.
Durumun farklı olduğu diğer göstergelere geçelim. İyi hissetme ölçüsü yüksek olan kişiler haftanın yüzde 40’ını uyuma ve beslenme zamanı olarak harcarken, düşükler bu tür faaliyetlere yüzde 28’lik zaman ayırıyorlar. Burada uyuma-beslenme zamanının bireysel mutluluk duygusuna etkisi yönünde bir ipucu yakalıyor gibiyiz. Çok beklenen biçimde düşükler kendilerine ayırdıkları ancak yüzde 1 oranında zamanla yetinirken, iyi hissetme ölçüsü yüksek kişilerde bu oran yüzde 11 olarak bulunmuş.
Kişinin kendisiyle ilgilenmek veya kendisini yaşamak ya da iç ve dış dünyaları arasında iletişim kurmak için harcadığı zaman, onun iyi hissetme ölçüsüne yansıyor. Son olarak; kendini iyi hissetme ölçüsü düşük olan kişiler ilişkilerine, arkadaşlarına ve ailelerine yüzde 5 oranında zaman ayırırken, bu oran yükseklerde yüzde 13’ü buluyor. Sonuç olarak iletişim ve ilişki süresi, sayısı ve çeşitliliğinin kendini iyi hissetme konusunda da değerli bir kriter olduğunu seziyoruz.
Basitleştirerek kısaca özetleyeyim. Haftalık olarak iş-çalışma zamanı: Mutsuzlar yüzde 54, mutlular yüzde 30… Ev-iş gidiş-geliş zamanı: Mutsuzlar yüzde 12, mutlular yüzde 6. Uyuma ve beslenme zamanı: Mutsuzlar yüzde 28, mutlular yüzde 40… Kendine ayrılan zaman: Mutsuzlar yüzde 1, mutlular yüzde 11… İletişim ve ilişkiye ayrılan zaman: Mutsuzlar yüzde 5, mutlular yüzde 13… Olumlu düşünme haritası veya pozitif etki-tepki modeli oluşturabilmek (bu amaçla zihinsel haritamızı değiştirip yenilemek) için maddi ve sosyal yaşamımızda da değişiklikler yaratmamıza dair düşünülmesi gereken birkaç ipucu veriyor.
Kişisel yaşama olumlu bir yaklaşım kendimizi iyi hissetmemize sağlayacak faaliyetler içinde olmamızı gerektiriyor. Böylece sadece memnun olduğumuz bir yaşam üretmekle kalmaz, aynı zamanda kendi kişisel değerimizi de geliştiririz. Kendimizi iyi hissettiren faaliyetlerden söz ederken sadece sıradan bir haz duygusundan söz etmiyorum. Zihnimizden bedenimize, yaşamımızın sürdürülebilirliğinden yaşam çevremize olan sorumluluklarımıza, öz saygıdan kişisel gelişime vereceğimiz öneme kadar yaygın ve zengin bir faaliyetler demetini ifade etmeye çalışıyorum. Duyacağımız memnuniyet duygusu aynı zamanda kişisel gelişimizin pozitif gidişatı ile de ilişkili olmalıdır. Yukarıda verdiğim araştırma sonuçları, kişisel memnuniyetin uygun bir ‘faaliyetler demeti ve zaman kullanım kombini’ ile oluştuğunu ortaya koyuyor.
Anı yaşayabiliriz. Bu olgu geçmişe değer vermediğimiz veya geleceği önemsemediğimiz anlamına gelmez. Yaşadığımız ‘şimdiden’ memnun olmayı, her dakikayı kendimizi iyi hissedecek biçimde harcamayı başarabiliriz. Kendimizi iyi hissettiğimiz dakikalar aynı zamanda rahatlama anlarımızdır. İyi yaşamı tüm duyularımızla hissetmeyi deneyebiliriz. Her duyunun (görmenin, dinlemenin, tatmanın, koklamanın ve dokunmanın) yaşamın lezzetlerini duymasına imkân yaratmamız gerekir. Böylece toplam yaşam memnuniyetine yaklaşabiliriz.