
Gürcan Banger
Kent, Doğa ve Sıklaşan Felaketler
Yaygın medyada yer alan haber şu şekilde: NASA'nın şiddetli hava olayları uzmanı Dr. Timothy Hall, özellikle İstanbul'da yaşanan dolu, fırtına, sel gibi olayları yorumladı. Dr. Hall, ani ve şiddetli hava olaylarının bir nedeninin küresel ısınma olduğunu söyledi ve ekledi: “Şiddetli hava olaylarını daha çok yaşayacaksınız. Isınmanın etkisi daha çok şehirlerde görülecek, nedeni betonlaşma. İstanbul'da yaşananların bir nedeni de küresel ısınma. Küresel ısınma, yoğun yağışları daha aşırı uçlara çekiyor. Aynısı gök gürültüsü ya da dolu için de geçerli.”
Artan sıklıkta söylemeye devam ediyorum. Küresel ısınma bir gerçek ve özellikle kentsel yerleşimlerimiz üzerinde olumsuz etkileri oluyor. Diğer yandan felaket düzeyinde yaşanan doğal olayları sadece küresel ısınmaya bağlamak büyük resmi tüm boyutlarıyla görmemek olur. Başta kentler olmak üzere ülkemiz yerleşimlerindeki acı gerçeğin mevcut kentleşme tercihlerinin, yerelde yönetme anlayışlarının ve merkezin yerelle ilgili politikalarının ‘bütünüyle iflas etmiş’ olduğunu öncelikle kabul etmek gerekiyor. Neredeyse tüm kentlerimizde benzer sorunlar yaşanıyor. Anlaşılıyor ki; var olan kent ve kentleşme anlayışı ile giderek sıklaşan doğal felaketleri yaşamak kaçınılmazdır.
Kent Gerçeği
Kentler nüfus olarak yoğunlaşıp alan olarak genişledikçe giderek daha büyük tüketim merkezleri haline dönüşüyor. Tüketim ise daha fazla atığın doğaya verilmesi anlamına geliyor. Teknoloji atık sorunlarına çözüm bulabilir mi? örneğin yeni teknolojilerden yararlanarak ve yenilikçi tasarım teknikleri kullanarak kentsel atıklar arasında yer alan atık suyun akarsulara ve su kaynaklarına deşarjı azaltılabilir. Buradaki ana fikir, doğayı kirletip yok etmemek için alınacak önlemlerin bir ‘maliyet’ olduğu, böyle algılanması gerektiği takıntısından kurtulmaktır. Doğa için yapılacak yatırımları geleceğin yeniden üretimi ve yeni kazanç kaynağı olarak kavramayı öğrenmeden sürdürülebilir bir yaşam mümkün olmayacak.
Doğanın korunup geliştirilmesindeki ana fikir ise doğanın kendini koruma içgüdüsüdür. Doğa ile ilgili alınacak önlemler bu içgüdüyü geliştirmeye ve kendi doğal olağanlığı içinde çözüm üretmeye uygun olmalıdır. Kent açısından akıllı, doğal bir altyapı oluşturmak için atık suyun geri kazanılması önemlidir. Bu konuda geliştirilmiş önlemlerden birisi cadde ve sokaklar için yollarda ve kaldırımlarda kullanılabilecek geçirgen zemindir. Bu tür kaplama teknikleri öncelikle ve kolay biçimde park alanlarında, bisiklet yollarında, yaya yürüyüş yollarında uygulanabilir.
Yağışın geri kazanılmasının birincil yolu suyun toprağa ulaşımının sağlanmasıdır. Bu tespit cadde ve sokak tasarımının temel ilkeleri arasında yer almak zorundadır. Bu nedenle cadde ve sokaklarda toprağa geçirgenlik sağlamayan zeminlerin tercih edilmemesi; cadde, sokak ve kaldırım yapımında geçirgen olmayan malzeme kullanımının azaltılması gerekir. Böylece cadde ve sokak boyunca akarak kanalizasyona, dolayısıyla akarsulara giden suyun önü alınmış olur.
Akıllı kentin niteliklerinden birisi olan cadde, sokak, kaldırım ve açık alan tasarımının –doğanın kendini koruma içgüdüsünü dikkate alarak– bir yeşil altyapı oluşturmak üzere atık suyun kanalizasyona deşarjını engelleyip toprağa karışmasını sağlayacak biçimde yapılması gerekir. Bu amaçla yağmur bahçeleri dikmenler, ağaçlık alanlar, atık suyu doğal şekilde arıtarak toprağa aktaran sistemler kullanılabilir. Bu uygulamaların tümüne kentsel doğallığı artıracak meyve, sebze, çiçek veya fide üretimine yönelik çözümler de eklenebilir. Bu tür bir çevre düzenleme anlayışı kentli yurttaşların doğanın korunup geliştirilmesine yönelik farkındalıklarını artıracaktır.
Kent ve Teknoloji
Gelişen teknolojilerin ve sanayinin daha çok tüketime neden olduğu, bunun ise doğayı daha fazla kirletip yok ettiği gibi bir algı var. Bunda doğruluk payı olmakla birlikte doğayı koruyup geliştirecek olan gene teknolojidir. Koruyucu ve geliştirici planları daha etkin ve verimli uygulamak üzere teknoloji doğru planlamanın en değerli yardımcısı olacaktır. önemli olan nokta, gelişen kentlerle birlikte doğayı, canlı yaşamı ve yaşam çevresini koruyup geliştirmeyi hedeflemektir. Doğa ile iç içe yaşamayı hedefleyen kent için yapılan yatırım kayıp değil, kazançtır.
Teknoloji ile sürdürülebilirliğin harmanlanması; kentsel topluluğun yeniden biçimlenmesi, yurttaşların yaşam kalitesinin yükselmesi ve daha yüksek etkinlik için yeni potansiyeller yaratılması açısından önemlidir. Bu beklentileri yerine getirmekte geniş bant ağ bağlantılılığı, Nesnelerin İnterneti, büyük veri, analitikler ve bulut bilişim teknolojilerinden yararlanılacak. Geleceğin kentleri sadece ergonomi ve teknolojik kullanım kolaylığı açısından değil; aynı zaman güvenlik ve problem çözme performansı ile de farklı olacak. Akıllı kent yeni enerji kaynakları, gelişkin atık değerlendirme sistemleri, kirlilik önleyici ve giderici uygulamalar ile donanacak. Akıllı kent planlaması ile doğal afetlere karşı daha dirençli olacak. Yeter ki; kentleri –‘arabesk veya kitsch’ beğenilere göre değil de– teknoloji ile doğanın sürdürülebilirliğinin birbirine sıkıca eklemlenmesi vizyonunu kavramış biçimde planlayıp yönetebilelim.