
Gürcan Banger
Kent, Kentleşme ve Güvenlik
Son dönemdeki orman yangınları; insanlarla birlikte diğer canlılara, doğal çevreye, insan yerleşimlerine ve ekonomiye onarılması çok zorlu, ağır ve acılı zararlar verdi. Bir süredir yağışlar nedeniyle benzer zararların ve kayıpların kent yerleşimlerinde yaşandığına acıyla tanık oluyoruz. Garip bir biçimde, aşırı yağışlara susuzluk eşlik ediyor. Ülkenin su kaynakları büyük bir hızla tükeniyor, göller ve akarsular kuruyor. Yeraltı sularının vahşi tüketimiyle Konya Ovası’ndan sonra başka yörelerde de tehlikeli obruklar oluşmaya başladı. Kentlerde –özellikle Ortadoğu ülkelerinden gelen göçmenlerin yer aldığı ve halkın haklı tepkisine neden olan– asayiş ile ilgili sorunlar da giderek artma eğiliminde...
Olup biteni dikkatle izleyip yorumladığımızda; varılacak ilk sonuç geleneksel, alaturka, başıboş, hatta rantçı kentleşme anlayışının iflas ettiği yönünde oluyor. Bir diğer sonuç ise artık güvenliğin –özelde kentsel güvenliğin– geçmişe oranla çok daha ciddi bir konu, daha doğrusu sorun olduğu şeklindedir. Bundan sonra kentsel gelişim, çok boyutlu olarak güvenlik ilkesiyle ele alınmak zorundadır.
Yaşanan sorunlar zorlu, ağır ve acılıdır. Umarım; insani yaralar sarılacak, maddi zarar karşılanmaya çalışılacak, bazı olaylarda ihmalleri olanlar hakkında gerekli işlem yapılacaktır. Ama önemli olan, olaylardaki sorunları gidermek (‘halının altına süpürmek’ veya ‘bir günah keçisi uydurmak’) değildir. Toplam Kalite Yönetimi felsefesi, yapılması gerekenin sorunu ‘gidermek’ değil; mevcut ve muhtemel sorunların kaynaklarını ortadan olduğunu söyler. Dolayısıyla karşılaşılan her sorun, ilgili olayı içine alan kapsamdaki yaklaşımımızı ve önlemlerimizi hatırlamaya ve gözden geçirmeye vesile olmalıdır.
Güvenli bir kentte yaşamak her kentli yurttaşın temel haklarından biridir. Kentler, bu yerleşimlerde yaşayan insanlara kaliteli ve sağlıklı olduğu kadar güvenli yaşam mekânları sunmalıdır. Bugün kentlerimizde güvenlik konusuna baktığımızda; iyi tasarlanmış suç önleme mekanizmalarından uyuşturucu kullananların artışına, bireysel ve sosyal ruh sağlığı bozukluklarından gerekli sosyal denetim ve rehabilitasyon sistemlerinin eksikliğine çok farklı sorunlarla karşılaşıyoruz. Ama en önemlisi, güvenlik konusunu kentin temel gelişim stratejileri çerçevesinde algılamıyor olmamız geliyor. Kentsel stratejik gelişim konusunu ve kentin gelecek tasarımı yaklaşımını yeterli ölçüde kavramadığımız için bunları alt kategorilerden biri olan kentsel güvenlik ile eklemlendirmemiz de mümkün olmuyor.
Kendi kentimizde veya ülkemizdeki diğer örneklerde kentsel güvenlik konusunun nedenleri konusunda bir araştırma yaptığımızda karşımıza şu sorunlar çıkıyor. Birincisinin, kentin hazırlıklı olmadığı göç, denetlenemeyen ve yönetilemeyen hızlı kentleşme olduğunu izliyoruz. İkinci olarak kentsel güvenlik sorunlarının yoksulluk ve yoksunluk gibi bazı kaynak sorunlardan beslendiğini görüyoruz. Üçüncüsü; her boyutta denetim konusundaki eksikliklerimizdir. Örneğin ekonomik, sosyal veya teknik sistemlerin ilk kuruluşunda yapılan denetimlerin daha sonraki dönemlerde sürekliliği olmadığı için pek çok farklı yeni problemlerle karşılaşabiliyoruz. Son olarak; kentlerimizdeki altyapı eksikliklerinin ve bunlarla ilgili sistemlerin iyi çalışmayışının kentsel güvenlik sorunlarına yol açtığını izliyoruz.
Yukarıda saydığım kaynak sorunların ortadan kaldırılmasının ilk adımı kentsel gelişim ile ilgili bir vizyona ve gelecek tasarımına sahip olmaktan geçiyor. Örneğin yerel yönetimlerimizin biraz zorunlu, biraz da zoraki olarak yaptıkları stratejik planlarında kentsel güvenlik konusuna ne denli yer verdikleri incelenmeye değer bir konu olsa gerek.
Kentin gelişimini, sadece fiziksel mekân kullanımının dönüşümü olarak algıladığımız sürece kentsel güvenlik sorunlarını aşmamız da mümkün olmaz. Dolayısıyla kentsel güvenliğin, kente ilişkin gelecek tasarımı ve gelişim planlamasının –geleceği tanımlayacak temel stratejilerin– unsurlarından biri olmasını kavramamız gerekiyor.
Denetim konusunda ciddi eksiklerimiz var. Bunda yerel yönetimlerin kaynak ve kadro olarak yetersiz kalmalarının önemli boyutta olumsuz katkıları oluyor. Ama denetim alanında da sürdürülebilirlik anlayışını geliştirmemiz gerekiyor. Ayrıca denetim görevinin kentin paydaşları olarak yurttaşlar tarafından da sahiplenilmesi zorunlu.
Güvenli bir kentte yaşamak, bir yurttaşlık hakkıdır. Bu hakkın kullanımı konusunda yerel yönetimlere ciddi görevler düşüyor. Ama öncelikle vatandaşlar olarak bu hakkımızın farkında ve bilincinde olmak ve bize düşen görevleri yerine getirmek zorundayız. Kent, her isteyenin aklına geleni ya da çıkarına uygun olanı sorumsuzca yapabileceği bir alan değildir.