
Gürcan Banger
Kent ve Sanat Üzerine
Bir toplumun veya kentin gelişmişlik düzeyini tespit etmek istediğinizde onun estetik, sanat ve edebiyat değerlerine bakmalısınız. Bu değerleri başka toplum ve kentlerle kıyaslayın. Bu araştırma ve kıyaslama, yaşadığınız toplum ve kent hakkında size çok önemli ipuçları verecektir. En azından neyin eksik ve neyin zayıf olduğunu çok daha kolayca görebileceksiniz.
Estetik, sanat ve edebiyat üretemeyen bir kentte mevcut değer olarak kabul ettiklerinizin taklit eklemlemeler olduğunu şaşırarak göreceksiniz. Bir toplum ya da kent, ya estetiği üretir ya da estetik olanın taklidini kendisine yapıştırır.
Sanatsal üretim birkaç farklı özelliği ve özlemi içinde barındırır. Bir eser geliştirmek, çalışmanın belli bir aşamasından sonra söz konusu yapıtla bir iletişim haline dönüşür. Yaptı esere hayran hatta âşık olan pek çok sanatçı ile ilgili hikâyeleri, mitolojik öyküleri bilirsiniz. “Denemeler” isimli eseriyle tanıdığımız 16’nci yüzyılın Fransız ahlakçısı Montaigne şöyle der: “Ben kitaplarımı değil; kitaplarım, beni ortaya çıkarmıştır.”
Yazar için eserleri onun yakınları, çocukları gibidir. Pek çok sanatçının veya yazarın, ürettiklerini anlatırken nasıl heyecanlanıp coştuğunu gördüğünüzde, gerçekten bir kitabın bir yazar için sadece ‘bir kitap’ olmaktan öte anlamı ve değeri bulunduğunu kavrıyorsunuz.
Bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile pek çok alanda geleneksel biçimlerden yeni anlatım tarzlarına geçildi. Bu süreçte kitap için de elektronik alternatifler üretilmeye çalışılıyor. Bilgisayar ortamında okunabilen e-kitap ismi verdiğimiz elektronik kitaplar konusunda ciddi çalışmalar var. Artık kütüphaneler, “bilgi merkezi” olarak isimlendirilmeye başlandı. Ama kitabın geleneksel biçimine yönelik sevgimiz henüz bunlardan fazla etkilenmiş görünmüyor.
Rus yazar Maksim Gorki, kitaplara olan sevgi ile ilgili şunları söyler: “Kitapları seviniz. Onlar yaşamınızı daha çekici bir hale sokacak, size dostça hizmet ederek; düşüncelerin, duyguların ve olguların dolaşık ve gürültülü karmaşasında yolumuzu bulmanıza yardım edecek, kendinize ve başkalarına saygı duymayı öğretecek, yüreği ve aklı dünya ve insanlık sevgisiyle dolduracaktır.”
15’inci yüzyılda yaşamış olan Alman basımcısı Gutenberg, elle dizilen harflerden oluşan matbaayı 1440 yılında icat etti. Matbaanın bulunması, kitapların yaygınlaşması açısından çok önemli bir dönüm noktası oldu. Batı uygarlığının yükselmesinde matbaanın önemli bir yeri olduğunu bilirsiniz.
ülkemize matbaanın gelişi hakkında çeşitli tartışmalar var. Yaygın bilindiği kadarı ile Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk matbaanın açılması ise 1726 yılında İbrahim Müteferrika tarafından gerçekleştirildi. Müteferrika’nın yaşam öyküsü, matbaanın Osmanlı’daki zorlu sürecinin öğrenilmesi açısından önemlidir. Matbaacılığa geç atılan adımlar, ülkenin geleceğine ilişkin pek çok kayıplara da neden olmuştur.
Amerikalı yazar Clarance Day, kitabın insan yaşamındaki, sosyal ve ekonomik süreçlerin ilerleyişindeki önemini yumuşak bir üslupla ifade ediyor: “Kitapların dünyası, insan için hayret vericidir. Anıtlar yıkılır, uluslar kaybolur, uygarlıklar büyür ve ölür. Fakat bütün bu uygarlıkların yeniden nasıl ortaya çıktıklarını gösteren kitapların dünyası hâlâ genç, hâlâ yazıldıkları gün kadar taze, yazarlarının yüzlerce yıl önce ölmelerine rağmen, hâlâ insanların yüreklerinden geçenleri anlatarak yaşamlarını sürdürüyorlar.”
Kendi adıma nüfus bilgilerinde yaşadığım kentin adı yazan çok daha fazla sanatçıyla, ediple tanışmış olmayı, konuşmayı, görüşmeyi, yaptıklarını görmeyi, yazdıklarını okumayı ve onlar hakkında birkaç satır da olsa yazabilmeyi istiyorum. Yaşadığım kent adına…