Kent ve Sanayi



Aksine dair özel ve özgün koşulları yoksa bir kentte sanayi olmalı. çünkü bir kentsel ekonominin gelir başlığının pek çok kalemi sanayinin yarattığı katma değerden ve istihdamdan oluşur. 1980’li yıllarda tüm dünyada esen kent turizmi rüzgârını, sanayiyi dışarıda bırakacak biçimde algılamamak lazım. Ama kesimlerin “Sanayi olmasın, turizm olsun” vaveylalarına bakılırsa öncelikle o kesimler olmak üzere 1980’nin ötesine geçemeyenlerin sayısı pek de az değil…

Bir kentsel yerleşim olarak Eskişehir’in tarihinde birkaç dönüm noktası var. Bunlardan sonuncusu, 2000’li yıllarla birlikte yaşandı. 20’nci yüzyılın ilk yarısında ulusal sanayinin örnek şehirlerinden birisi olarak gösterilen Eskişehir, daha sonra bir durgunluk sürecine girdi. Kent, bir kötü kentleşme sürecine teğet geçtikten sonra 2000’li yıllarla birlikte eskiye oranla daha yoğun dış sermaye akımı almaya başladı.

Gelen sermayenin yapısını incelediğimizde ise; Eskişehir OSB’nin tüm cazip koşullarına rağmen sayılı örnekler dışında yoğunlaşmanın hizmetler sektöründe olduğunu görüyoruz. Bunun en belirgin örnekleri, peş peşe hızla açılmaya başlayan alışveriş merkezleridir. Bir dönem ulusal sanayinin gözbebekleri arasında sayılan Eskişehir’de, tüketim ekonomisi hızla üretimin yerini alıyor. Bunu pozitif bir gelişme olarak kabul etmek mümkün değildir.

Başta yoğun işgücü kullananlar olmak üzere pek çok sektörde üretimin küresel olarak Asya’nın güneydoğusu ile Kuzey Afrika’ya kaymakta olduğunu görüyoruz. Türkiye, ucuza mal edip kârlı satmak isteyen yabancı sermaye için giderek daha az yatırım alanı olarak görülüyor. Bu nedenle Eskişehir’e gelen yabancı sermayenin de farklı davranmasını beklememeliyiz. Eskişehir, ancak temel altyapı olarak eğitilmiş olan işgücünü daha nitelikli ve uzman hale getirerek dış veya yabancı sermaye için bir albeni oluşturabilir.

Eskişehir’in sınai yatırımlar açısından birincil sorunu, girişim ve yatırım yetersizliğidir. Ne kadar olduğu konusunda ne yazık ki bir türlü emin olamadığımız sermaye birikimi, yıllar içinde özellikle sınai yatırıma dönüşememiştir. Eskişehir sanayisini oluşturan firmaların pek çoğunun kurucu çekirdek kadrosunun, bu bölgede Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak kurulan kamu fabrikalarından çıkmış olması şaşırtıcı değildir. Sermaye birikimi olan hemşehriler, bunu bankada tutup faizle yaşamayı veya gayrimenkule çevirmeyi düşünmüş; sınai bilgi birikimi ile sermaye birikimi buluşarak yatırıma dönüşmek üzere birleşememiştir.

Tasvir ettiğim türden bir ekonomik atalet durumunda; bu krizi aşacak mekanizmalar ve liderler gerekir. Eskişehir’e liderlik görevi açısından bakıldığında; ilk elde göze çarpan kurumlar, meslek odaları ile üniversiteler olur. Kimi bölgelerde sınai gelişime ivme verenler arasında yerel siyasetçilerin de bulunduğu gözlenir. Bugüne kadar Eskişehir yerel sermaye birikiminin, sanayi yatırımlarına yönlenmeye özendirilmesi veya teşvik edilmesi mümkün olmamıştır. özellikle yerel bürokrasinin, Eskişehir’in yatırım teşvikçileri olmaktan daha ziyade, Ankara’nın muhafazakâr memurları olmayı tercih ettikleri gözlenmiştir. Eskişehir, son 60-70 yılda mevzuat hazretlerinden üretken anlamda yeterli destek görmediği gibi, onu aşabilme konusunda da pek başarılı olamamıştır.

Faturanın tamamını kamuya kesmek, kuşkusuz haksızlık olur. Ama kentte mevcut diğer kurum ve kuruluşların da sınai yatırım ataletinin aşılması konusunda fazlaca katkılı ve destekçi olduğunu söylemek mümkün değil. Kimi meslek odalarının, geçmişte bir siyasi vitrin veya kartvizit makamı olarak görülmesinin olumsuz etkileri olmuş.

Eskişehir ile ilgili olarak potansiyel envanteri ve yatırım olanakları konusunda sayısı az da olsa bazı çalışmalar yapılmaktadır. Ama Eskişehir’in sınai yatırım potansiyelinin yeterince tanıtıldığını söylemek zordur. Bu noktada görev, öncelikle meslek odalarına, üniversitelere ve kamunun ilgili birimlerine düşmektedir. İl bütününü kavrayan mevcut bazı kurum ve kuruluşların bir araya gelerek yeni oluşumlar üretmeleri de söz konusu olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi