Gürcan Banger
Kentler obez hale geliyor
Tüm dünyada kentleşmenin hızlı bir gelişim gösterdiğini söylemek şaşırtıcı olmaz. Ama duyarlı bir uzman ve yazar olan Lester Russel Brown, bu konu ile ilgili farklı bir benzetme kullanıyor. Onun deyimiyle; artık insan, şehirleşen bir tür oldu.
2000’li yılların hemen başında şehirler, yüzey olarak dünyanın yüzde 2’sini ve nüfus olarak yüzde 50’den azını oluşturmakla birlikte; kaynakların tüketimi açısından çok farklı bir görünüm veriyorlar. Örneğin karbon salımının yaklaşık yüzde 80’i, evde su kullanımının yüzde 60’ı, endüstriyel anlamda kereste kullanımının yaklaşık yüzde 80’i şehirlerde gerçekleşiyordu. Diğer yandan kentlerin büyümesi ile birlikte çözüm bulunması gereken çöp, atık vs konusu da hızla büyüyor.
Brown’ın yaklaşımları içinde dikkatimi çekenlerden biri, araba odaklı şehirleşmeye vurgu yapması. İnsanların giderek daha fazla otomobil odaklı olması ile birlikte fiziksel olarak ihtiyaç duyduğu hareketlilikten geri düşülüyor. Alınan kalori miktarı ile harcanan kalori arasında şişmanlık yaratıcı yönde bir dengesiz artış gerçekleşiyor.
Özellikle sanayileşmiş ülkelerle orta düzeyli gelişmiş ekonomilerde insan nüfusunda aşırı kiloya doğru hızlı bir gelişme gözleniyor. Böylece genel olarak kalp hastalığı, yüksek kan basıncı, şeker ve kanser türleri olarak gözlenen bir kamu hastalığı sorunu ile karşı karşıya geliyoruz.
Brown’ın vurgu yaptığı, önemli bir bulduğum bir başka gösterge var. O da örneğin arabaların park için işgal ettikleri yer ile şehirdeki yeşil alanların oranıdır. Kendi kentimize göz attığımızda; hızla artan otomobilleşme sürecinde yeşil alanların oranının çok gerilerde kaldığını gözlüyoruz.
Kendi özel koşullarımıza baktığımızda; kentlerimizde otoparklar yetersiz olduğundan, otomobil konulabilen her yeri araba parkı olarak kullanıyoruz. Yeşil alanların çoğaltılması ve mevcut olanların korunması konusunda ise çok başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz.
Kentleşme eğiliminin tüm dünyada hızlanarak süreceği konusunda bir kuşku yok. Giderek bu durum, kentlerde kullanılan su gibi kaynakların kıtlığı yönünde bir soruna yol açacağını işaret ediyor. Tarım alanlarının hızla daralması, tarım topraklarının kötü kullanımı sonucu yok olması, nüfusun ivmeli artması ve denetimsiz gıda tüketimi sonucunda suya benzer biçimde bir gıda kıtlığının da geleceğin gündemi olmaya adaylığından söz edebiliriz.
İnsanlar olarak kendi sağlığımızdan yaşadığımız çevrenin insani ölçeğine kadar pek çok boyutta bir kayıtsızlık ve başıboşluk sergiliyoruz. Yaşamın sürdürülebilirliği gerçeğinin hâlâ farkında değiliz. Kendi bindiğimiz dalı kesmeye devam ediyoruz. Zararın neresinden dönülse kârda olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.