Kentlerin Mekânsal Durumu



Küreselleşmenin neden ve sonuçları ile kentleşme, yaşadığımız yüzyılın en önemli yönelimlerinden birisi olmayı sürdürüyor. Demografik çalışmalar, 2030 yılında dünya nüfusunun 9 milyara yaklaşması ile çok daha yüksek oranda nüfusun kentlerde yaşayacağını öngörüyor.

Daha ilginç olan ise kentleşmenin, kentsel planlama eksikliği yaşanan bölgelerde çok daha hızlı gelişiyor olmasıdır. Dolayısıyla çoğu zaman modernleşmenin bir unsuru olarak bakılan kentleşme, bu tür bölgelerde sorunların toplaşması ve yoğunlaşması sonucunu doğuruyor. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde plansız kentler geleceğin en önemli sorun kaynaklarından birisi olacak.

Yoğunlaşan Kentler
Kent yerleşimleri şimdiye kadar görülmemiş bir biçimde büyümeye devam ediyor. Tarihsel gelişme göz atmak durumun ivmeli hızını kolayca ortaya koyuyor. örneğin 20’nci yüzyılın ortasında (2,5 milyar dolayındaki) dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri kentlerde yaşıyordu. Elli yıl kadar sonra (2000’lerin başına gelindiğinde) 6 milyara ulaşan dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşar hale geldi. 2050’ye ulaşıldığında ise toplam nüfus artık toplam nüfus 9 milyara erişmiş olacak; kentlerde yaşayan insan sayısı da üçte ikilik oranla 6 milyarı bulacak.

Konu kentlerin mekânsal büyümesi ve nüfus olarak yoğunlaşmasından ibaret değil. Gerçek sorun, toplumun ve insanın yaşam kalitesi ile kentlerin yeni sorun kaynakları haline dönüşmesinden oluşuyor. 2050’li yıllarda özellikle gelişmekte olan ülkelerde aşırı kentsel yoğunlaşmanın, başta barınma sorunu olarak ortaya çıkacağı ve dünya kentlerinde derme çatma gecekondu türü mekânlarda yaşayanların toplam nüfusun yüzde 50’sine ulaşacağı tahmin ediliyor.

Bu durum, barınma yanında elektrik, temiz su, sağlık ve eğitim gibi hizmetlere erişimde de büyük sorunlar yaşanacağı anlamına geliyor. Kentler, Küresel çağın yeni sorun ihtimalleri olarak yükselirken, kıt kaynaklar da düşünüldüğünde bu yeni sorunların nasıl çözülebileceği ciddi sorular olarak karşımıza çıkıyor. Hiç kuşkusuz, geleceğin kent yerleşimlerinin ucuz kozmetik çözümlerden çok daha fazlasına ihtiyacı var.

Yeni Mekânsal Sorunlar
Kentsel aşırı yoğunlaşma ile birlikte başlangıçtaki varlık nedeni farklı olan bazı mekânsal alanlar yeni tehdit unsurları haline dönüşüyor. İyi planlanmamış ve ihtiyaç duyulan önlemlerin zamanında alınmadığı kentlerde cadde ve sokaklar, meydanlar ve parklar yeni karmaşa ve tehdit mekânları haline geliyor.

Bir kâğıdın üzerine düşen yağ damlasının büyümesi gibi ‘kendiliğinden ya da rantsal güdülerle’ oluşan kentsel yerleşimler ortak kamusal alanların eksikliğini çekiyorlar. Bu tür kalabalık ve sosyal yaşama uygun olmayan ortamlarda gerginlik artıyor, çatışmalar oluşuyor. Diğer yandan insanların yüz yüze geldiği geleneksel kamu alanlarının –iş veya konut amaçlı olarak– yok edilmesi de benzer sonuçlar yaratıyor. Kentin mekânsal gelişimi ve dönüşümünün insanların iletişim ve ilişki imkânlarını ortadan kaldırmaması gerekiyor.

Ne yazık ki, kentte yeni mekân oluşturma anlayışının, geleneksel yaşam tarzını bozduğunu, komşular arası kaynak ve imkân paylaşımlarını engellediğini ve iletişim-ilişki temelli sosyal dokuları bozduğunu izliyoruz. Kent planlı olarak gelişirken dahi geleneğin, tarihin ve kültürün korunmasına özen göstermelidir.

Kentsel mekân sadece taşıtların, makinelerin veya fiziksel donanımın işgal edeceği bir boşluk değildir. Kentsel mekânlarda (sokaklarda, meydanlarda ve parklarda) çocuklar oyun oynarlar, yurttaşlar sohbet eder ve enformasyon değiş tokuşu yaparlar, gösteri sahipleri hünerlerini ortaya koyarlar. Bugünün kentlerinde cadde, sokak ve meydan gibi kentsel mekânlar insanlar yerine taşıtlara bırakılmış gibidir. Yurttaşlar kentsel mekânları ekonomik, sosyal ve kültürel olarak taşıtlardan geri almalılar.

(Devamı var.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi