Kışa Bir Adım Kala Yoksulluk



Sadece insanlık adına yapılan yardımlardan oy dilenciliğine dönmüş bir süreci yaşıyoruz. “Bir elin verdiğini diğeri duymaz” diye düşünen bir toplum, siyaset sayesinde bir tembellik ve dilencilik ekonomisine dönüştü. İçinden çıkılması giderek zorlaşan bu durumunda bir çıkış yolu bulmak hiç de kolay değil.

İçeriğinde ‘sosyallik’ olan her şeyi, ağzımıza yüzümüze bulaştırıyoruz. Genelde yoksullara yoğun olarak yardım yapılan dönemlerden olan Ramazan da sıklıkla benzeri olaylara vesile oluyor. Yapılan yardımların ise ne ölçüde ihtiyacı olana gittiği ve amacına uygun yapıldığı belli değil. ölçemediğiniz, denetleyemediğiniz, özellikle özdenetimin olmadığı bir işte başarılı olduğunuzu söyleyemezsiniz.

Her ilde Valilik denetiminde bir Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı var. Yoksullara yardımı amaçlıyor. Sayıları çok fazla olmasa da ulusal ölçekte görev yapan birkaç sivil toplum kuruluşu (STK) da mevcut. Bunun dışında yardımsever kişi ve kuruluşların yoksullara yönelik destek ve yardımları oluyor. Ama tüm bu çabaların genel ve sağlam bir çerçeveye oturduğunu söyleyemeyiz.

Kentsel yoksulluğun giderilmesine yönelik çalışmaların öncelikle söz konusu bölgedeki yoksulluk profilini doğru biçimde saptaması gerekir. Bu konu da Valilik’in kendi kaynakları ile veya STK’ların sınırlı olanakları ile yapabileceği bir çalışmanın sınırlarını aşar. Bir bölgenin, örneğin bir ilin yoksulluk profilinin sağlıklı olarak sağlanabilmesi için üniversitelerin de katılımıyla sürekliliği olan ciddi çalışmalar yürütülmelidir. özetlersem; öncelikle yaşadığımız kentin yoksulluk profili çalışmasına ihtiyacımız var. Kent merkezinin albenili dünyası çoğu zaman o kentteki yoksulluğu gizler.

Yoksulluk ile mücadele konusunda yürütülecek mikro, bölgesel veya yerel çalışmalar ancak bu profili baz alarak başarılı olabilir. Bu arada kişi başına gelirin artmasının yoksulluğun azalması anlamına gelmediğini hatırlatmalıyım. Dolayısıyla bölgesel kalkınma modellerinde gelirin dağılımı ve yoksul katmanların bu gelirden aldıkları paylar özenle gözetilmek zorundadır.

Bu noktada şu tespiti eklemeliyim. Zaman zaman gelirin dağılımındaki adaleti ciddiye almayan görüşlerle karşılaşıyorum. Genellikle sosyal devlet anlayışına karşı olan kişilerde bu görüş yaygın ve etkin olarak bulunuyor. Fakat bilinmelidir ki; kentsel yoksulluk, o kentin –zengin veya yoksul– tamamı için pek çok faktör açısından risk oluşturur. Huzurlu bir kentte yaşamak isteyen her bireyin kentsel yoksullukla mücadelede bir yeri ve katkısı olmak zorundadır.

Kentsel yoksullukla mücadelenin önemli merhalelerinden birisi, bu amaçla –kamu, özel sektör veya sivil– kaynak ayrılmasıdır. Bu kaynaklar finansal olabildiği gibi nitelikli insan gücü olarak da gerçekleşebilir.

Bir niyetin ve kaynaklar topluluğunun başarıya ulaşması için ise sağlam bir örgütlülük gerekir. Bugün kentsel yoksullukla mücadele için kullanılan kaynaklar dağınık haldedir. Belediyeler, merkezi idare ve diğer unsurlar arasındaki çekişme, sağlam bir örgütlenme temeline dayanmadığı için gerekli sinerjiyi yaratmaktan çok uzaktır. Bu bağlamda yoksulluk ile mücadele etmeyi hedefleyen kişi ve kuruluşlar arasında sağlanacak siyasi beklentiler peşinde olmayan, sağlıklı bir örgütlü koordinasyona ihtiyaç vardır. Sosyal yardım konusunda çalışan kamu birimleri ile ilgili sivil toplum kuruluşları, özellikle bölgesel ve yerel yoksulluk konularını ele alan bir girişimci toplantı ile işe başlanabilir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi