Mutluluk ve Aşk

Aşk nedir? Bu konuda basitçe bir soruşturma yapsak birbirinden çok farklı tanımlar çıkacaktır. Böylece aşkın insanlar arası etkilenmeden haz almaya kadar çok farklı durum ve duygulardan oluşan bir çeşitlilik olduğunu görürüz. Bu karmaşık görünüm içinden konunun özünü damıttığımızda; aşkın hemen her tanımının “aşırı bağlılık ve sevgi duygusu” içerdiğini fark ederiz. Elde ettiğimiz özde ‘aşırı bağlılık’ olgusu ilgi çekicidir. Aşkın insanlar için ne denli istenen ve gündem oluşturan bir durum olduğunu hatırlarsak, âşık olarak neden aşırı bağlılık gibi bir konumu elde etmek isteriz?

Aşkı neden isteriz? Muhtemelen bu yoğun yönlenmenin arkasında ‘mutluluk’ teması olmalı. Mutlu olmaya bir ‘amaç’ olarak öylesine odaklanmışız ki, aşkın bizi mutlu edeceği tutkusuyla onu yakalamanın özlemi içinde oluyoruz. Her an daha zor ve karmaşık hale gelen bir dünyevi yaşamda belki de ‘mutluluk şansını’ hızla, kolayca, ‘sonsuza kadar yoğun’ biçimde yaşamak üzere aşkın her türlüsünü özlüyoruz: “Ey aşk; zor durumdayım, lütfen acilen gelip beni bulur musun?”

Yukarıda aşkın ne olduğu sorusuna farklı cevaplar verebildiğimizden söz etmiştim. Bu tanımlar arasında muhtemelen aşkın sevgi ve bağlılık özü ile tam uyuşmayan yanılsamalar ve tanım dışı beklentiler de olacaktır. Bunların başında konformist özlemler ve umutlar gelir. Aşk öncelikle bizi ‘aşkı yaşa(ya)mayanlardan’ ayırt ederek bir üst platforma terfi ettirir; bize etiket, unvan, imaj ve prestij kazandırır. Bu apoletlerle tüketim dünyasındaki ‘rakipler’ karşısında açık ya da kapalı müstehzi bir tavırla tatmin oluruz.

Diğer yandan aşk bazı kolaylıklar sağlar. Artık sizin yerinize düşünen veya iş yapan bir başkası vardır. Bu kolaylık, âşık olduğunuz maddi ya da uhrevi varlığa göre değişir. Örneğin uhrevi aşklar bizi düşünme zorluğundan kurtarır. Çünkü bizden önce biri nasıl yaşamamız gerektiğini uyulması gereken emirler manzumesi halinde bize vermiştir. Eğer âşık olduğumuz bir insan ise aşkın bize verdiği bu yeni rütbe sayesinde bazı günlük işlerimizin yerine getirilmesini veya beklentilerimizin tatmin edilmesini isteyebiliriz. Aşkın bu yönü atalete yatkın olanlar için pek keyif vericidir: İste, yapsın; ne de olsa aşk…

Ayrıca aşk güvenlik sağlar. Aşkın şemsiyesi altına girdiğinizde yalnız başına iken ağır bir yük olan güvenlik yükümlülüğünüzü üstüne alan bir başka ‘şey’ vardır. Aşk öncesi korku, hastalık, parasızlık, yalnızlık ve korunma gibi problemlerimizin önemli bir bölümünü –uhrevi veya insani olmasından bağımsız olarak– aşka delege edebiliriz: Aşkla hayat; oh, ne rahat!

Son olarak; kişiler arası aşk yanılsamaları konusundaki tartışmayı bu noktaya getirmişken, bir de ‘bireysel mülkiyet’ konusuna değinmeliyim. Eğer insani bir aşk ilişkisi içindeysek artık ‘geçici tapusuna’ sahip olduğumuz bir insan var demektir. Bize ait olan varlığımızın artmış olmasıyla övünebiliriz. Eğer aşkı başarı ile yönetebilirsek ‘geçici tapuyu’ kalıcı hale dönüştürme imkânını elde edebiliriz. Böylece bir kişiye sahip olma özlemi, son tahlilde toplumda bir sosyal statü edinmişlik ve ortak ekonomi oluşumu ile bir üst düzeyde ‘hidayete erer’: Ekonomik ve sosyal güvence…

Aşkı nasıl yaşayabileceğimiz, doğrudan onu nasıl tanımladığımızla ilişkilidir. İç kuşkusuz insani aşk; ilişkidir, yakınlıktır, sevgidir, bağlılıktır. Ama kiminle nasıl yaşayacağımız, karşılıklı olarak bu olguyu nasıl hayal ettiğimize, ondan ne umup beklediğimize bağlıdır. Özetle; aşk bir yorum meselesidir.

Aşkın tesadüfi doğası dikkate alındığında tanımları birbirine benzeyen iki kişiyi bulmak kolay değildir. Ama bir ‘standarda’ bağlanmış bir aşk tanımı da yok. Bu durum, onu tartışabilmemize imkân tanıyor. En mutlu aşkın bizimki olduğunu (ya da olacağını) iddia etmemize de…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi