
Gürcan Banger
Olgun Toplum
Günümüzde anlaşıldığı şekliyle siyaset, bir iktidar ve rant elde etme yarışıdır. Hâlâ temsili demokrasinin sınırlarını aşmakta zorlanmaya devam eden ‘uygulamalı siyaset’, iktidar arayışlarını başka görüş ve yapıların kıyasıya eleştirilmesi üzerine kurgulamıştır. Bir anlamda iktidar olmanın ilk adımı, kendi düşünce ve projelerini anlatmak yerine muhalefet yapmak adına ötekisini karalamaktan oluşur. Dolayısıyla bugünün siyaseti, acımasız, adaletsiz ve zalim bir yarıştır.
Sivil toplum alanındaki yarış ise bu mücadele temsili demokrasinin sorunlarına karşı yapılır. Bu alanda yarışın bir diğer boyutu sivil ve sosyal hizmetin niceliğinin ve kalitesinin artırılması ile ilgilidir. Dolayısıyla sivil toplum alanında kişiler ve kuruluşlar birbirleri ile yarışmazlar. Sivil alanın özellikleri nedeniyle birbirleri ile kıyasıya yarışmaları ve birbirlerini kötülemeleri gerekmez.
Sivil toplumun etki ve faaliyet alanı, özü itibarıyla bir dayanışma ve paylaşma alanıdır. çünkü toplum, kendi sorunlarını kendi akıl ve kaynakları ile çözmek için mücadele etmektedir. Burası, bir kamusal alan olması nedeniyle elde edilmesi beklenen bir rant da yoktur.
Toplumsal Olgunluk
Toplumumuz, sivil ve sosyal geleneğinden de kaynaklandığı biçimde sivil toplumun anlaşılması ve algılanması açılarından henüz yeterli olgunlukta değildir. Bu nedenle daha iyi bilinen siyaset alanının yaklaşımları ister istemez sivil toplum anlayışına etki etmektedir. Bir başka deyişle; ülkemizdeki siyaset ruhu, sivil toplumu da bir rant ve çıkar alanı haline getirmektedir. Siyasal ve ekonomik olarak işlemeyen demokrasinin, sivil toplum alanında da ancak kırıntıları ile idare etmek durumunda kalıyoruz.
ülkenin (sivil toplum da dâhil olmak üzere) her alandaki yönetim anlayışının temelinde ‘her şeye hâkim olan devlet’ yaklaşımı mevcut… Her şeyi bilen, her şeye karar veren ve ‘yapılması gereken bir şey varsa onu da kendisi yapmayı hedef alan’ devlet anlayışı hâkim olmaya devam ediyor. Böyle bir anlayışın sivil toplum alanının bir bölümüne yansıması gayet olağan… Hâlâ geleneğe uygun olarak devleti merkeze alan bir sivil toplum anlayışını yaşatmaya çalışanlar var.
Bugün sivil toplum alanının sorunları arasında katılımın yükselmesini, STK’ların kitleselleşmesini, sivil toplumun görünürlüğünün artmasını çözüm açısından öncelikli buluyorum. Sivil toplumu demokrasiden ayırarak düşünmek olanaksız… ülke bütününde demokrasinin tam işlerliği kavuşması ise ilk elde STK’ların kitleselleşmesi ve demokratikleşmesinden geçiyor. Katılımın olmadığı ortamlarda ise demokrasiden söz etmek mümkün değil.
Tarz-ı İdare
Eskiden yönetici yerine idareci sözcüğü kullanılırdı. Yönetmek yerine ise idare etmek denirdi. Sanırım; özellikle kamunun –özellikle Osmanlı’nın son döneminde başlayan ve Cumhuriyet’e sirayet eden– yönetim konusundaki başarısız uygulamalarından dolayı idare etmek, olumsuz bir görünüme büründü. Günümüzde idare etmek dediğimizde; göz yummak, hoş görmek veya örtbas etmek gibi olumsuz anlamlar geliyor aklımıza.
Dünün idare etmek kavramının yerini yönetmek sözcüğü almış olsa da; yaptığımız yönetim hataları konusunda fazlaca değişiklik olmadı.
Türü ne olursa olsun; kuruluşlarımızda yer etmemiş anlayışlardan birisi planlama ile ilgilidir. Bugün gerçek anlamda planlama yapabilen kuruluş sayısı pek azdır. çoğu işletmede işler, günlük kararlarla ve günü kurtarma türünden uygulamalarla yerine getirilir. Geleceğe yönelik orta ve uzun vadeli plan yapma kültürü yoktur. Aksini düşünebilmek için; ülkenin yaşadığı geleneksel istikrarsızlıklar insanları plansızlık konusunda teşvik etse bile, yine de bazı planlama uygulamalarının olması beklenirdi.
Ne yazık ki; lideri değiştirince her şey düzelecek sanıyoruz. Hâlbuki çözüme giden yol, sorunu yaşayan insanların olgunluk düzeyini yükseltmekten ve bu amaçla yapılacak çalışmalardan geçiyor.
.