Sanayi, Demode Söylemler ve Taklitçilik

Dünya zamanının hiçbir anında değişim bu kadar hızlı ve ivmeli olmadı. İş-işletme kültürü konusunda yapılan bilimsel ve teknolojik araştırmalarla gelecek öngörülerine baktığımızda yaşanan durumu yokuş aşağı denetimsiz biçimde inen bir taşıtın haline benzetiyorum. ‘Denetimsiz’ sözcüğünün kullanmamdaki neden, sayıca ve çeşitlilik olarak giderek daha fazla aktörün oyunun içinde yer alması. Diğer yandan bilimsel ve teknolojik ilerleme ne şekilde olursa olsun, bu süreci yakalayamayanların vardığı nokta pek de ‘hayırlı’ olmayacak. 20’nci yüzyıla ait söylem ve yaklaşımlarla geleceği yakalamak asla mümkün görünmüyor.


 


Küresel Kriz Bahanesi


2000’lerin ilk on yıllındaki küresel kriz ve sınırlarımız içindeki yansıları, firmalarımızı ciddi ölçüde etkiledi. Pek çok küçük ve orta ölçekli firmada işler azaldı, katma değer düştü, istihdam daraltılmak zorunda kaldı. İşletmelerimizde bu durumun oluşmasında küresel krizin yarattığı talep daralması, müşteri ve nakit risklerinin artması yanında firmaların kendilerinden kaynaklanan sorunlar da etkili oldu. Dolayısıyla konuyu, “Kriz geldi; bu hale düştük” şeklinde genele bağlamak mümkün değil. Aynı şekilde hiç kimsenin firmaların yaşadıkları zorlukları, onların kendi iç sorunlarına ilişkilendirip sütten çıkmış ak kaşık olabilecek haklılığı yok.


 


Bizim iş-işletme kültürümüzde krizler konusunda şöyle bir bakış hâkimdir: “Kriz geçecek, daha iyi hale geleceğiz.” Hâlbuki kriz hali, bir gelgit olayı gibidir. Yükselen sular tüm kayıkları yükseltir, sular çekilirken ise göreli biçimde tümü birden alçalır. Mesele, pazarın her şartı altında başarılı olacak yönetim tarzlarını yaşama geçirebilmektir. Bu da iş-işletme yaşamının geleceğini ‘gelgit olayına’ bağlayarak başarılamaz.


 


Kısaca KOBİ’ler dediğimiz küçük ve orta ölçekli işletmeler, her zaman ekonomimizin üvey evlatları idi. Bu uzak ve soğuk duruş, ne siyasal iktidarlar, ne yerel yönetimler ne de finans kuruluşları açısından bir farklılık gösterdi.


 


Sanayi sektörü hakkında izlenimlerim, yapılması gereken çok iş olduğunu gösteriyor. öncelikle iş yurt dışında ve içinde iş ve pazar bulacak ve bunları bölgemize, ilimize akıtacak mekanizmalara ihtiyacımız var. Diğer yandan; teknolojik olarak olumsuz olabilen şartlara rağmen üretim konusunda görece başarılı sonuçlar elde eden firmalarımızın işletme yönetimi ve özellikle finans yönetimi açısından geliştirilmesi gerekiyor. Belki de; yapılması gereken en önemli işlerden birisi, işletmelerimizin bozuk morallerinin düzeltilmesi için çaba harcanması ihtiyacı var.


 


Kopyacılık, Taklitçilik


İşletmelerimizde gördüğüm yaygın yönelimlerden birisi ise taklitçilik. Yurt dışında mevcut olan teçhizatın benzerlerinin ve gelişmişlerinin ülkemizde, bölgemizde ve kentimizde yapılması, en azından dışa kaçan dövize engel olacaktır. Sözünü etmek istediğim taklitçilik ve kopyacılık, işbirliği yapmak yerine gereksiz bir yarışmayla tercih eden “Onda var, bende de olsun” türünde bir anlayış ile ilgili. Bu anlayış, sonuçta sanayi firmalarının elinde tam kapasiteyle çalışamayan, atıl makine ve tesisat parkının oluşmasına neden oluyor. Hâlbuki firmalarımız işbirliği ve ortak çalışma anlayışını geliştirebilseler; ellerindeki makine parkını da çok daha etkili ve verimli kullanabilecekler. Dolayısıyla gereksiz olarak yatırdıkları finansal kaynağı da başka alanlarda kullanma şansları olacak.


 


Komşuda olanı taklit etmeye çalışmanın altında genellikle yeni iş, pazar ve çalışma modelleri üretmeme sıkıntısı var. İşletmelerimizin küresel ve ulusal ufka daha fazla konsantre olarak yeni fırsatlar üretmeleri gerekiyor. Kendimizi, bizi çevrelemiş olan atalet, öngörüsüzlük ve vizyonsuzluktan kurtarmak zorundayız. Sert rekabet koşulları olan bir ekonomik dünyada ayakta kalmanın ve büyümenin başka yolu yok.


 


Küresel çağ’ın yeni şartlarının başında akıllı ve yaşam boyu eğitimli olmak geliyor. Herkes kendini verimli, çevik, yalın ve yenilikçi yapmak zorunda… Yoksa yaşam şansı yok.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi