Şiddet

Her türlü medyanın ana gündem maddelerinden birinin şiddet olduğuna dikkat ediyor olmalısınız. Sosyal ilişkiler karmaşıklaştıkça, özellikle kent yaşamı daha yoğun ve sert bir hale dönüştükçe şiddetin de değişikliklere ve çeşitlemelere uğradığını gözlüyoruz. Ama olaylara tekil bakma alışkanlığımızdan dolayı şiddetin boyutları, sınırları ve gelişimi hakkında yeterli bir bakışımız oluşamıyor.


 


Günlük kullanımı açısından ele aldığımızda; şiddet, (daha çok fiziksel boyutta olmak üzere) insanın bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici bir fiil olarak tanımlanır. Bu dar anlamıyla şiddet kavramının içinde öldürme, yaralama, gasp, cinsel tecavüz, adam kaçırma, işkence, intihar gibi fiiller yer alır. Daha genel anlamıyla değerlendirdiğimizde ise şiddetin, insan üzerindeki (fiziksel ve ruhsal etkileri tam ve açık olarak ölçülemese bile) dolaylı ve somut biçimde hissedilen çeşitli baskılar olduğunu söyleyebiliriz.


 


Bu çerçevede medya teröründen işsizliğe, trafik canavarlığından doğanın katledilmesine, ekonomik yoksulluktan sağlıksız kentleşmeye kadar insanın beden ve ruh sağlığını tehdit eden tüm unsurlar yer alır. Böyle bakıldığında günlük yaşamımızda ne kadar çok şiddet faktörü bulunduğunu biraz da hayretle görürüz.


 


Bireyin şiddete yönelmesinin değişik nedenleri var. Bunda, içinde bulunulan uzak ve yakın çevrenin katkıları çok fazla. Sağlıksız bir ortamda yaşayan insanların kendilerine veya başkalarına yönelik şiddete savrulmaları hiç şaşırtıcı değil. Şiddeti maruz görmek, tabii ki mümkün değil; ama şiddet olaylarına takılıp kalmak yerine gerçekten ortadan kaldırmamız gereken, şiddeti oluşturan kaynak nedenler olmak zorunda.


 


Şiddetle mücadelenin birinci adımı, alkol ve uyuşturucu ile olmalı diye düşünüyorum. çünkü insanın kendisine zarar vermesi, en iyi bilinen şiddet türlerinden birisi olarak ortaya çıkıyor. Bunda da alkol ve uyuşturucu kullanımın özel bir yeri var. Bu alanda başarı elde ettiğimizde diğer şiddet türlerinin de önünü bir ölçüde almış olacağız.


 


İntiharlar konusunda da daha bilinçli olmak zorundayız. İnsanları intihara sürükleyen nedenlerin oluşmaması için gerekli tüm önlemlerin alınması kamudan özel sektöre, sivil toplum kuruluşlarından bireylere kadar zor bir görev olarak düşüyor.


 


Aile içi şiddet, toplumumuzda en yaygın görülen baskı uygulamalarından birisi olarak ortaya çıkıyor. Bir anlamda dayak, erkeğin aile içinde kadınlar ve gençler üzerinde egemenliğini sürdürmek için kullandığı yollardan birisi olarak benimsenmiş durumda. Aile içinde öğrenilen şiddet, aile içinde aile bireylerine uygulanıyor.


 


Tabii ki sorun, sadece dayakla kalmıyor. Genel anlamda kadın cinsine yönelik tecavüz hızla önünü almamız gereken bir insanlık sorunu olarak karşımızda duruyor.


 


ülkemizde pek çok kişinin ‘iyi’ bildiği bir dönemde güvenlik güçlerinin neredeyse yegâne bilgi edinme tekniği, dayak ve işkence idi. Şimdilerde bu konuda başka ülke ve toplumları kınar olduk. Umarım; başkalarını kınayacak ‘bilgi edinme kalitesine’ gelmişizdir.


 


Şiddete karşı iyi niyetle ve kahramanca savaşmayı deneyen girişimler var. Ama kan davalarının, töre cinayetlerinin, namus adına işlenmiş suçların, her gün canlar alan trafik kazalarının önünü almada yeterince başarılı olamadık. Her ne kadar yasada iyileşme olduysa da kişinin istemi dışında zorla bekâret denetimlerinden hayvanlara yönelik işkencelere kadar şiddetin bin türlüsü yaşamımızda yer alıyor.


 


Şiddet eğilimi, tek bir kaynaktan beslenmez. Birbirine neden-sonuç ilişkisi ile bağlı pek çok bozukluk, şiddetin yükselmesine imkân sağlar. Mevcut durumda toplumsal malzemenin çok unsurlu olarak bozulduğunu söylemek yanlış olmaz. Konjonktür, şiddeti besliyor.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi