Gürcan Banger
Sivil Toplum, Siyaset ve Katılım
20’nci yüzyılın son çeyreği, bu amaçları gerçekleştirmek için sivil toplum kuruluşlarının (STK’ların) yepyeni bir bakış açıları geliştirdikleri dönem oldu. Bu döneme kadar sosyal projelerin özünde yoksullar ve genel olarak halk için –hatta halka rağmen halk için ‘bir şeyler’ yapılması anlayışı hâkimdi. Sivil toplum bilincinin gelişmesi ile halkın sorunlarına bulunacak çözümlerde halkın doğrudan katılımının daha verimli ve ‘sosyal sindiriminin daha kolay’ olacağı noktasına doğru yola çıkıldı.
Gerçekten yeni toplumsal gelişim anlayışı, halkı bu projelerden yararlanan pasif unsurlar olarak değil; doğrudan sosyal kalkınma sürecinin üreticileri, yöneticileri ve karar vericileri olarak görmekte. Özetle söylersek; özgün sorunlarda sosyal teoriyi halk üretmeli, bu fikri bulguları pratiğe koymak üzere projenin yönetiminde bizzat halk yer almalı. Dünyada bu tür uygulama örnekleri hızla çoğalmaya başladı..
Ülkemizde genelde merkezi devletin yerel uzantısı gibi duran yerel yönetimlerin ülkemize özgü, fakat gelişmiş Batıya oranla farklı bir fonksiyonu var. Gelişmiş Batı’da yerel yönetimlerin birincil görevi, kentli halka hizmet etmektir. Bizim toplumumuzda ise yeni kentli bireyin yaratılması, yerel yönetimlerin önünde birincil görevlerinden biri olarak görünüyor. Halkın neden bir aktif sosyal özne olması gerektiğinin sırrı bu gerçekte gizlidir. Hiç kuşkusuz; halkın katılımı bir sosyal projeyi pek çok yönden çok daha güçlü yapar.
Halkın doğrudan katılımına kendi oyununda aktör olmak diyebiliriz. Bir çocuğun düşe kalka yürümeyi öğrenmesi gibi düşünebilirsiniz. Nasıl çocuk attığı her adımdan sonra kendini daha güvenli hissedecekse, özellikle halk da başardığı her sosyal projenin ardından kendini gelecek konusunda daha güvenli, ümitli ve yetkin hissedecektir.
Burada atılan her başarılı adımın güven vermesi fikrine karşılık yapılan hatalı ve başarısız işlerin de güvensizliğe neden olabileceği itirazı gelebilir. Bu, haklı bir itiraz noktasıdır. Özgüven ararken güvensizlik batağına düşmemek için sosyal proje eğitimlerinin ve uygulanacak sosyal projelerin öncelik sıralamasının doğru yapılması gerekir.
Bugün dünyada ve ülkemizde sivil toplum alanının sorunları arasında ilk sırayı katılım almaktadır. Halkın geleceğini ilgilendiren ve sosyal rıza gerektiren sorunların çözümünde olmazsa olmaz koşul, halkın doğrudan katılımıdır. Bu nedenle sivil toplumun daha etkin hale gelmesi ve bu alanda katılımın yükseltilmesi son derece önemlidir.
Neden sivil toplum? Sivil toplumdan neden bu denli söz eder olduk? Dernek veya vakıfların çok fazla içinde olduğumuz için mi? Çöl yaşamı dışında dünyayı tanımayan bir bedevi gibi, sivil toplumu abartarak içselleştirir mi olduk? Yoksa bu alandan rantçı beklentilerimiz mi var?
Geleneksel siyasetin ve temsili demokrasinin beşeri ve sosyal ihtiyaçları tam olarak karşılamadığı anlaşıldı. Böylece siyaset dışı yaklaşımlar üretilmeye başladı. Peki; sivil toplum söylemi, siyaseti ikame mi edecek? Sivil toplum kavramı, siyaseti ikame etmese de; geleneksel siyasetin yeterli cevaplar veremediği çevre, insan hakları, engelliler, toplumsal cinsiyet ve benzeri alanlarda boşlukları doldurmak üzere yeni söylemler ve örgütlenmeler olarak gelişti.
Sivil toplum sürecinde ne öğrendik? Yeni sivil toplum kavramının gelişme sürecinde geleneksel siyasetin, kendini tüm toplum için tanımlamasına rağmen, ‘işin aslının astarının öyle olmadığını’ öğrendik. Geleneksel siyaset, hiçbir zaman başta yoksullar olmak üzere ayrımcılığa maruz kalan insanlar ve toplulukların siyaseti olamıyor. Öğrendik… İşte; sivil toplumu bu denli önemsememiz ve giderek daha fazla söz etmemizin nedeni bu…
Sivil toplum kuruluşları öncelikle varlıklarıyla, yarattıkları aidiyet ile meşruiyetleriyle ve faaliyetleriyle geleneksel siyasetin boş ve çözümsüz bıraktığı alanlara işaret ediyorlar. Bu durum, yeni bir dünya kurgusu ve gelecek tasarımının işaretleridir.
Önümüzde uzun bir yol var Bulunduğumuz noktada mevcut sivil toplum hareketinin geleneksel siyaseti ikame edecek, siyaseti dönüştürecek, yeni bir bütüncül söylem oluşturacak birikimde ve olgunlukta olduğunu söyleyemeyiz. Ama kaçınılmaz olan bir gerçek var. Eğer önümüzdeki süreçte başarılı olacak yeni siyasal söylemler ve siyasal iş modelleri olacaksa bunlar arasında en değerlileri sivil toplumun bulup çıkardıkları olacaktır. Sivil toplum söyleminin politik toplumu ve dolayısıyla siyaseti yeni bir içerikle biçimlendirdiğini göreceğiz.
Bugün sivil toplum kavramına bu denli fazla vurgu yapılmasının nedeni; yetersiz, eskimiş ve uyumsuzluklarla dolu olan geleneksel siyasetin yerine yeni bir dünya anlayışı getirebilme çabasıdır. Tartışmalar, insanın önemi ile değerini fark eden birey ve toplulukların geleneksel siyasete alternatif olabilecek bir kamusallık ve meşruiyet çerçevesi arayışının ifadesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.