Sulandırılmış Tarih Devri



Tarih, pek çok kişi için okuması, film ve belgesel veya dizilerde izlemesi gerçekten ilginç bir alandır. Tarihi gerçekten merak edenler, bize aktarılanın “resmi tarih” veya “ideolojik tarih” olarak isimlendirilebilecek bir çerçeve ile düzenlendiğini ancak ilk okumalarından sonraki yıllarda öğrendiler. Hepimiz farklı kaynakları okudukça şaşırdık. Farklılıkları gördük.

Kimimiz bu farklılıkları ideolojik ve siyasal olarak “nalıncı keseri gibi kendimize yontarak” yorumladık. Bazılarımız ise “resmi tarih” ile “alternatif tarih” arasındaki farklılıkları objektif olarak anlamaya çalıştık. Okuduk, ikna olmadık, başka kaynaklara başvurduk, karşılaştırdık, kıyasladık ve kendi bakış açımızı oluşturduk. Eğrisiyle, doğrusuyla… Gerçek anlamda bilimsel düşünce ile donanmış olanlarımızda bu objektif merak derinleşmeye devam ediyor.

Tabii ki, tarihin akışı hiç durmadı. Her dönemde yaşananlar ve bunların siyasal yansıtmaları oldu. Bu karmaşık süreci şimdilerde de geçmişle hesaplaşma ve hatta ‘intikam’ adına yaşamaya devam ediyoruz. Geçmişin “resmi yanlışları”, bugünün “resmi ve gayri resmi yanlışları” olarak sürüp gidiyor.

Tarihin ifadesi, sadece okulların ders kitaplarında ya da devletin resmi belgelerinde sürmüyor. Devlet dışı unsurlar da bir anlamda kendi tarihi söylemlerini yazıp dillendiriyorlar. Geçmişin resmi tarihine karşı alternatif tarihin konulma çabaları, toplumun pek çok kesimini tarihle ilgilenmeye sevk etti.

Dün resmi ideolojinin ve resmi tarihin birleştirdiği ya da birleştirmiş gibi görünen toplum, tarihi okuma konusunda da tel tel ayrışıyor. Ama kesin olan şu ki; bu süreç, tarihi okumaya ve tarihi yazmaya olan ilgiyi de artırdı.

Mafya ve derin devlet üzerine kurgulanmış TV dizileri ve sinema filmleri ile başlayan süreç, hızla gerilere gidiyor. Osmanlının mevcut ya da uydurulmuş ayrıntıları her geçen gün ekranlarda artarak yoğunlaşıyor. Tarih konusundaki genel bilgisizliğimiz nedeniyle TV ekranında veya sinemada bize anlatılanın ne kadarının doğru ya da yanlış olduğunu kestiremiyoruz.

Reyting almak ve para kazanmak adına değerlerin ve anlamların tümü çarçur edilmeye başladı. Bundan nasibi almayan kalmadı: Ne Mustafa Kemal Atatürk, ne Latife Hanım, ne Kanuni Süleyman, ne Fatih Sultan Mehmet, ne Saidi Nursi, ne Mevlana, ne Tebrizli Şems, ne de çanakkale ile Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kahramanları… Hepsi gerçek dışı biçimde saçmalıklar manzumesi olarak reyting, para ve ün adına anlamsızca harcanıyor, tüketiliyor… Adeta “Resmi Tarih Devri’nden Sulandırılmış Tarih Devri’ne” geldik.

“Sulandırılmış Tarih Devri” ifademi doğrulamak için bir kitapçının raflarına veya bir en-çok satanlar listesine göz atmanız yeterli… Bu sıralar özellikle Mevlana ve Tebrizli Şems konusunda bir curcuna yaşanıyor. Eli kalem tutan veya bilgisayar tuşuna basmayı beceren her ‘aklı evvel’, gerçek dışı söylemlerle ‘kendi’ Mevlana’sını, Şems’ini, Halide’sini, Dersim’ini veya şamanizmini yazar hale geldi. Tüm bunlar, farklı yorumlar anlamına gelmiyor; sadece farklı niyetleri ifade ediyor.

Gerçekten yaşanmış tarihi olayları, konuları veya kişileri anlatan romanlar ya da öyküler yazılabilir. Bu tür eserler, kurmaca (fiction) olmayıp ciddi kaynak araştırmalarına dayanır. Günümüzde raflarda veya ekranlarda gördüklerimizin, en ciddi yanlışı bu noktada… Tarihi gerçekleri, kurmaca gibi değiştirerek anlatmaya çalışıyorlar. Bir anlamda tarih şaşırtması, tarih karışıklığı, tarih yanılsaması (anakronizm) yaratıyorlar. Diğer yandan kurmaca yazımı ise tarihi konu alır ama tarihi çarpıtmadan kendi yarattığı olaylarla ve kişilerle yazar. Okuduğunuzda veya izlediğinizde onun kurmaca olduğunu, tarihi çarpıtma olmadığını açıkça anlarsınız.

Sanat ve edebiyat alanında başarılı yazar ve sanatçılarla öne çıkmış ülkelerde de; hiç kuşkusuz “sulandırılmış tarih yazarları” var. Oralarda da tarihi çarpıtarak reyting, para ve ün kazanmaya çalışanlar mevcut… Buna karşılık tarihi kurmaca öylesine ustaca ve başarı ile yazılıyor ki; gerçek edebiyat meraklısı ve tarih okuru yanılmıyor, yanıltılmıyor. Büyük bir zenginliğin içinde “kitsch” olanlar, sadece küçük renk parçacıkları olarak kalıyorlar.

Sanatı ve edebiyatı seviyorsak ya da tarihe ilgi duyuyorsak; tarih saptırmacılarına, okuyucuyu yanıltarak ve dezenformasyon ile donatarak reyting, tiraj, para ve ün kazanmaya çalışanlara geçit vermemek lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi