Tarihi Kent, Sürdürülebilir Kent

Bazı yerel yöneticiler, bir kentin çağdaşlaşmasını kentte ünlü markaların, görkemli, ışıltılı mağazaların veya dev alışveriş merkezlerinin bulunmasına bağlar. Bu tür yöneticiler, kentin durumundan ve geleceğinden bağımsız olarak, kendilerini küresel markalar aracılığı ile tüketimin azdırıldığı ve alışverişin sanallaştırdığı dünyaya endekslerler. Onlar için yeni, devasa bir alışveriş merkezinin açılması ya da rezidanslar kompleksinin inşa edilmesi kente yapılan muhteşem yatırımlar sayılır.

Bir kenti küreselleştiren yaklaşımın, dünyanın belli başlı büyük yerleşimlerinde olan kent mobilyalarına bağlayanlar da vardır. Onlar, kendi kentlerine baktıklarında Londra’yı, New York’u, Prag’ı veya Viyana’yı görmek isterler. Böyle bir yönetim anlayışıyla; genelde ucuz yapım malzemesi ile üretilmiş, taklit kent eşyaları bir anda şehrin her noktasını sarıverir. Böyle düşünen yöneticilerde kaba ve taklit (kitch) olandan uzak durma anlayışı pek yerleşmemiştir.

Bir kentin küresel olmasını, kentsel mekânın tasarımı ve kullanımı olarak algılayan anlayışlar da mevcuttur. Bu tür zihniyete sahip yöneticiler, kenti örneğin dev beton yapılarla doldurmaya çalışırlar. Bunların kente yapıştırdıkları yollar, köprüler veya yapılar, adeta Taş Devri filmlerinde kol saati kullanan kahramanları hatırlatır. Yapılanların ne yeridir, ne zamanıdır ne de bunlar bir ihtiyacın karşılanmasına hizmet etmektedir.

Yukarıda sözünü ettiğim, küreselleşme adına denenmiş anlayışların hepsinin, ortak bir noktası var. Bu anlayışlar, bir kentin özgünlüğünü ve farklılığını yok ediyorlar. İşin ilginci, bunu da gelişme, kentleşme, çağdaşlaşma veya Batıya uyum sağlama adına yapıyorlar. Dünyaca ün kazanmış kentlerin tümünün, ancak belli büyüklük sınırları içinde kaldığını ve en önemlisi bu kentlerin, tarihin derinliklerinden gelen yerel özgünlükleri ile farklılıklarını koruduklarını unutuyorlar.

Eğer bugün ­–pek çok Anadolu yerleşimine benzer şekilde– örneğin Eskişehir’de kısmen geleneksel özelliklerini kısmen koruyabilmiş bir Odunpazarı semti varsa, bu durum varlığını sadece iyi şansa borçludur. Daha iyi bir yaşam için kentin kuzeyinin –Sıcaksular bölgesinin– tercih edilmesi ve Odunpazarı’nda yaşayan insanların yaşadıkları yapıları yıkıp yenilerini yapma imkânlarının bulunmaması nedeniyle; bugün –pek çok başka yerleşimde olduğu gibi– Anadolu halk mimarisinin örneklerini barındıran geleneksel Odunpazarı yerleşiminin bir bölümüne sahibiz.

Eğer aksi bir durum olsaydı, hiç kuşkusuz; beton meraklısı yurttaşlarımız ve modernci yerel yöneticilerimiz, geçmişte buraları da yok etmekte eksikli kalmayacaklardı. Geleneksel Mardin’i yok eden veya Van’da bir tane bile Van evi bırakmayan anlayış, ülkenin her noktasında yok etme fonksiyonunu barbarca ile yerine getirmeye devam ediyor.

Günümüzde dünya kenti ya da Avrupa kenti olma yarışının ana fikri, yerel kimliklerin korunması ve geliştirilmesidir. Dolayısıyla insanları daha fazla tüketime teşvik eden sanal alışveriş dünyaları yerine; doğal, tarihi ve kültürel değerler gibi yerel özgünlüklerin korunması öne çıkarılmalıdır. Yeni kentsel mekân ve fonksiyon tasarımları, kentin tarihten gelen özgünlüğünü koruyarak ve bunları öne çıkararak gerçekleştirilmelidir.

Günümüzde tüm dünya açısından ciddi tehditlerinden biri, doğal, tarihi ve kültürel ortak mirasın yitirilmesidir. Yaşadığı kent için bir şeyler yapabilme kaygı ve çabasında olan kişi ve kuruluşlar, küreselleşme ile birlikte hızlanan aynılaşma ve tarihsel mirası yok etme sürecine karşı durmalıdırlar. Her kent, yaşamına kendi orijinalliği ile devam etmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Gürcan Banger Arşivi