Tek Başına Kaldığında

öyle anlar olur ki; zaman ve mekân ağırlaşır, hava insanı boğar gibi yoğunlaşır. İnsan bir yardım eli arar ama çevresi hasetle ve düşmanlıkla çevrilmiş gibidir. Eleştirinin, karalamanın ve suçlamanın haddi hesabı yoktur. Kişi kendini ‘hedefteki düşman’ olarak hissetmeye başlar.


Böyle bir ana direnmek zordur. Bu tür zor bir ortamda soğukkanlı kalıp bilinçli olmayı sürdürmek her insanın başarabilmesi kolay değildir. Ahlaki değerlerinden ve yaşam biçiminden taviz vermeden zorlukla mücadele etmek bir olgunluk işaretidir. Ağır koşullarda yoğun saldırı altında bile ağırbaşlılığını yitirmeden başını dik tutabilmek özenilmesi gereken bir niteliktir.


Ortada bir hata, bir kabahat veya suç vardır. Yapanı belli değildir. Ama olaya müdahil olmadınız veya herhangi bir hatalı tutum ya da davranışınız olmadığını düşündüğünüz halde kafalardaki kuşkunun siz yönelmiş olduğunu hissedersiniz. Sizin dışınızda herkesin bu yanlış durum karşısında kurban etmek istediği sizsinizdir. İşte; böyle bir durumda insanın kendine olan güvenini yitirmemesi gerekir. Kişi öncelikle kendinden kuşku duymamalıdır. Yaşamıyla olgunluğu yakalayabilmiş insan, bu tür bir kuşku cehenneminde olanı biteni hoşgörü ile karşılayıp sabır ve azimle yoluna devam etmeyi başarır.


 


Hepimizin kendi yaşamıyla ilgili sorunları var. Bu, çok olağan bir durum… Ama bazılarımız bu sorunların çözümünü bir işaret kolaylığında bulmak ister. Masalların altın kalpli perisinin sihirli değneği ile işaret ettiği gibi ortalığın bir anda güllük gülistan olmasını diler. Ama bazı sorunların çözümü sabrı gerektirir. Doğru zamanı ve doğru mekânı sabırla beklemek, arzulanan çözümün elde edilmesine anahtar rolü oynayabilir. Bir sorun karşısında doğru çözümü bilmek yeterli değildir. Doğru çözümü doğru zamanda, doğru mekânda ve doğru biçimde fiiliyata geçirebilmek gerekir.


İnsanlar vardır; bir saldırıya uğradığında köşeye sıkışmış bir vahşi hayvan gibi davranmayı tercih ederler. Karalamaya uğradıklarında kendilerini savunmak için başkalarını karalamayı tercih ederler. Yalana yalanla cevap verirler. Suçlamaya suçlama ile karşılık vermeye çalışırlar. Kin tutana karşı kin tutmayı yeğlerler. Hâlbuki insanın kendi yaşam odağına öncelikle hoşgörüyü, saygıyı, başta doğruluk olmak üzere ahlaki değerleri ve en önemlisi sevgiyi koyması gerekir. Olgunluk düzeyini yakalamış kişi, kötülüğü bağnaz bir kötülük anlayışı ile cevaplamaya çalışmaz.


İnsan hayal kurar. Yaratıcılığın, yeniliğin ve değişimin ana unsurudur hayal kurmak. Ama gerçekler karşısında hayaller içinde yaşmamak gerekir. Sorunlara çözüm üretmek için hayallere, hatta çılgın hayallere ihtiyaç olduğumu zamanlar vardır. Ama çözüm için hayal kurmak, insanı uyuşturan bir hayalciliğe dönüşürse beklenen sonuç, bir masalın sonundan daha fazla gerçekçi olmaz. Hayaller geleceğin yapı taşlarıdır ama hayalciliğe de köle olmamak lazım. Hayaller yaşamın itici gücü olabilir ama bu gücü denetleyebiliyorsanız.


Hayallerin insanı teslim aldığı en seçkin zamanlar kişinin kendi başına olduğu anlardır. Böyle zamanlarda hayaller büyür ve insanın bedenini ele geçirir, kişiyi yönetmeye başlar. Hayalin bu kolaycılığına ve yanılsama yaratan yalancı lezzetine kanmamak gerekir.


Sözün kısası; başkalarının desteğini ve katkısını aldığınız zamanlarda yaşam daha kolaydır. İyi zamanlarda yükselen sular –pek çok başka insanı olduğu gibi– sizi de kaldırır. Olgun insan, tek başına kaldığı zor zamanlarda sınamış ve sınavları başarı ile gelmiş kişidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi