
Gürcan Banger
Toplumsal Ortak Payda
Toplum olarak girişimcilik konusunda diğerlerine bakarak, eksikli ve zayıf olduğumuzu söyleyemeyiz. Tarihten gelen ve bireyin önünü kesen tüm engelleyici unsurlara rağmen toplumu oluşturan bireyler girişimcilik özelliklerini sergiliyorlar. Bunu iş dünyasından sosyal yaşamın farklı alanlarına kadar yaygın bir çeşitlilikte görebiliriz.
Eksik veya zayıf olan yanlar yok mu? Eğer sorunlar oluşturan kaynaklar olmasa daha başarılı bir toplum örneği görmemiz gerekmez mi? Sorun, girişimcilik enerjisinden veya hevesinden kaynaklanmıyor. Sorunun kaynağı öncelikle iş kültüründen (iş yapma becerilerinden) kaynaklanıyor. Bunlar arasında ilk sıralarda vizyon oluşturma, kurumsal örgütlenme, planlama ve bütçeleme gibi fonksiyonel beceriler geliyor. Büyük bir heyecanla işe girişip saydıklarım konusunda başarısız olduğumuz için kararlı ve sürdürülebilir sonuçlar elde etmiyoruz.
Yaşadığımız topraklarda gelişmiş sosyal kültürü incelediğimizde, geleneğin bize aktardığı kötü mirası da fark edebiliriz. Örneğin çatışmacı bir anlayış, uzlaşma noktalarını aramak yerine çatışma unsurlarını öne çıkarma ve iletişimsizlik başarısız olmak için başka faktörler olarak dikkat çekiyor. Özetle; sosyal ve kişisel gelişim yönlerimizi geliştirmemekte adeta ısrar ediyoruz. Bu durum, kendini spor yandaşlığından siyasete, iş dünyasından aile ilişkilerine kadar hemen her alanda ortaya koyuyor.
Toplumda farklı kesimlerin oluşturdukları farklı örgütlenmeler var. Bunlar arasında merkezi devlet örgütlenmesini, bunun yerel temsilcilerini, yerel yönetim birimlerini, aileleri, ekonomik işletmeleri ve sivil toplum kuruluşlarını sayabiliriz. Geçtiğimiz yüzyılda, toplumun farklı kesimleri arasında kalın çizgilerle oluşmuş ayrımlar vardı. Bu çağ ise farklılıkların açık iletişimini öngörüyor. Toplumun değişim kesimleri birbirleri ile iletişim kurdukları sürece, ekonomik ve sosyal sorunların çözümü daha kolaylaşıyor. Sorunların ve çözümlerin konunun paydaşları tarafından birlikte ele alınması ve yönetilmesi olgusuna “yönetişim” adını veriyoruz. Yönetişimi etkileşimli yönetim olarak düşünebiliriz.
Aynen ortak payda konusunda olduğu gibi; yönetişimin fiilen uygulanması, bu konuya niyetlenmek veya bunun sözünü etmekle olmuyor. Bu konuda yol, yordam, yöntem ve teknikler geliştirmek gerekiyor. Bu dönemde özellikle yerel yönetimlerle sivil toplumun birlikte çalışmasının yolunu açan yönetişim önerileri hayli ilgi çekiyor. Ülkemizde olduğu gibi; devletin hâlâ tutucu olmayı sürdürdüğü toplumlarda merkezi devlet ile sivil toplumun yönetişim ufkunda buluşmalarında ciddi sorunlar ve engeller olmaya devam ediyor. Ama kısaca şunu söylemeliyim ki; bu çağı tanımlayan önemli kavramlardan bir diğeri yönetişimdir. Ama yönetişim olgusu da aynen ortak payda kavramında olduğu gibi, farklı toplum kesimlerinin özgünlüklerini ve farklılıklarını koruma ve geliştirme haklarını ellerinden almaz.
Yaşadığımız yüzyıl, sivil topluma yeni bir anlam kazandırarak öne çıkaran bir zaman dilimidir. Bu nedenle dernekler, vakıflar veya sivil topluluklardan sıkça söz edilmeye başlanmıştır. Sivil hareketlenmenin yeni olması, bu konuda yazılı belge, geliştirilmiş yöntem ve tekniklerden oluşan kültür ihtiyacını da ortaya koymaktadır. Bugün sivil toplum alanında kullanılan yaklaşımlar, genel olarak devletin ve özel sektörün kullandığı iş kültürünün yansıması olarak görünmektedir. Henüz sivil toplum kendisine özgü yaklaşımları yeterli ölçüde geliştirebilmiş değildir. Ama hiç kuşkusuz; bugün kamudan veya özel sektörden ödünç alınarak kullanılan iş modellerinin yerini, sivil toplum tarafından geliştirilmiş olanlar alacaktır.
Sivil toplumun kendine özgü örgütlenme ve iş yapma modellerinin bir arada oluşturacağı bütünü, demokratik kurumsallaşma olarak isimlendirmek istiyorum. Bu olgu, bu çağın üzerinde düşünmemiz ve yeni açılımlar geliştirmemiz gereken alanlarından birisi olarak önümüzde duruyor. Ne duvarlar örerek ne de tavizler verip teslim olarak yeni bir dünya kurmak mümkün değil. Yeni bir dünyada yer alacaksak, bu konumu hem kurumsal hem de demokratik niteliklerle kurmak zorundayız.