
Gürcan Banger
Umudu Ümit Etmek
Bazı durumlarda bir olgu, bir olay dikkatimizi çeker. Algımıza bağlı olarak bu olguya bardağın dolu veya boş tarafından bakabiliriz. Son günlerde yakın ve uzak çevremde olup bitenden kaynaklanan güncel sorularımın özneleri arasında “umut” kavramı önemli bir yer teşkil etmeye başladı.
Umut, umutsuzluğu reddetmektir. Seçmek ise seçmediklerini reddetmektir. Bu nedenle neyi bekleyip istediğimiz kadar, neyi istemediğimizi de bilmeliyiz. Yaşam, karmaşık bir süreçtir. Kimi zaman seçtiklerimizi elde etmek için uğraşırız; kimi zaman ise istemediklerimizden uzak durmak için mücadele veririz.
Ne umut edip istediğimizi bilmek yetmez. Aynı zamanda onu neden istediğimizin de bilincinde olmalıyız. Bunu önce kendimize, sonra ihtiyaç duyarsak çevremize anlatabilmeliyiz. Sadece ‘istemek için istemek’ yeterli bir neden sayılmaz. çünkü kişinin bir isteği konusunda nedenleri olması, onun bu hedefini yerine getirebilmesi için özendirici ve yönlendirici olur. Yaşamı bir matematik problemi haline getirmenin her zaman iyi bir fikir olduğunu söyleyemem. Ama kişinin istekleri ve beklentileri konusunda veriler olmalı.
Bazen yaşamımız, öyle kilitlenmiş, değişmez ve boz bulanık görünüyor ki… Bu durumdan umutsuzluğa ve yeise kapılabiliyoruz. İçimiz bir değişim umuduyla yanarken, çevremizin dört duvar hapishane olduğu fikriyle boğazımız düğümlenebiliyor. Umudu ve yeisi birlikte yaşıyoruz.
Yaşamımızın öyle anları var ki; bizi yoran damlaların bardağımızı doldurduğunu hissettiğimiz oluyor. Ya da çölde kalmış bir kaya parçası gibi rüzgâr ve güneşle taneler halinde dağıldığımızı ve yok olduğumuzu hissedebiliyoruz. Böyle bir durumun belli başlı iki farklı sonucu oluyor. Ya daha fazla içe dönüp karanlığımızı koyulaştırıyoruz ya da patlamaya aday bir yağmur eşliğinde tufana dönüşüyoruz. İşte; böyle zamanlarda bir kırılma yaratmaya, zaman eksenine yeni bir çentik atmaya ihtiyacımız oluyor. İçimizin karanlığını artıran ve bizi bir tufana sürükleyen ruh halinden kurtulmamızı sağlayacak bir silkinmeye ihtiyaç duyuyoruz.
Toplumsal Yorgunluk mu?
Yerel seçimlerle ilgili veya başka nedenlerden kaynaklanarak toplumun veya seçmenin davranışı ile ilgili kamuoyu anketleri yapılıyor. Bunlar arasında vatandaşların yaşadıkları veya gözledikleri sorunlar konusunda olanlar ilgi çekici olabiliyor.
Geçim sıkıntısı, istihdam veya kazanç düşüklüğü gibi sorunların öne çıkması anketten her zaman beklenenler arasında yer alır. Son yıllarda çeşitli nedenlerden kaynaklanan kent ve kentleşme sorunlarının da ilk sıralarda ifade edildiğini görüyoruz. İşin gerçeği, kente ilişkin bu tür sorunlar Türkiye’de kentleşmeye ilişkin politika ve uygulamaların iflasının açığa çıkışıdır. çünkü ülkenin hemen her yerleşiminde hatalı mekânsal yer seçimi, kalitesiz konutlaşma, trafik ve ulaşım gibi ortak sorunlar yaşanıyor.
İlginç olan ise örneğin kent içi trafik ve ulaşım gibi sorunların çözümü konusunda vaatlerin seçmenin oy tercihine etki etmiyor olmasıdır. Vatandaş, kent içi trafik sorununu ilk sıralara koymasına rağmen bunun çözümü vaadine oy verecek gibi görünmüyor. Bu, sorgulanması gereken bir sosyal gerçekliktir. Vatanda bazı kentsel sorunları ilk sıralara taşımasına rağmen çözümü başka konularda mı beklemektedir? Yoksa bazı sorunların çözümünü mümkün görmediği (bu konuda umudu olmadığı) için sorun ile çözüm arasında eşleme yapmayı ve oy verme davranışını buna göre düzenlemeyi tercih etmemektedir?
Eğer bulunduğunuz ortamın ve şartların size umut vermediğini düşünüyorsanız ve düzeltme imkânının kalmadığı kanaatinde iseniz muhtemel tercihiniz orayı terk etmek olacaktır. Toplumda (sosyal, ekonomik veya siyasal beklentilerden bağımsız olarak pek çok farklı kesimde) giderek yaygınlaşan ‘bırakıp kaçma’ eğiliminin nedeni böylesi bir umutsuzluk olabilir mi? çözümlerden umudumuzun kalmadığı bir toplumsal yorgunluğa (anomiye) doğru mu gidiyoruz?