
Gürcan Banger
Vekil Olma Hayalleri
24 Haziran ile birlikte ‘laci takım elbise’ bir kez daha hayali yükselecek. Sonunda genel seçim heyecanı bir şekilde başladı. Aday adayları siyaset vitrinine ısınıyor. Kendi öz yaşamları dışında kent gündeminde görmediğimiz aday adayları arz-ı endam etmeye başladılar. Şimdilerde külliyetli para ödeyerek satın aldığı takım elbiseyi giyip aynaya baktığında kendine milletvekilliğini yakıştıranlar için zorlu bir yarış başladı. özetle; bugünlerde birilerinin hayallerini Ankaralı günler süslüyor.
Aday Adayı Olunacak önce
önce bir partiden aday adayı olunacak. Sonra bu ön adaylar arasında sıyrılma yarışı başlayacak. Uzun süre partilerde ön seçim yapılsın diye yazıldı, söylendi. Yazılı ve görsel basında yer aldı. “Adaylar, hemşehriler arasından olsun” diye görüş öne sürenler oldu. Ama erken seçim, bir baskın halinde geldi. Hazırlık için yeterli zaman yok. Parti genel merkezleri, muhtemelen bu zaman darlığını adayları kendilerinin belirlemesi yönünde gerekçe olarak kullanacaklardır. Dolayısıyla tanışıklık etkisi, ön seçim, eğilim yoklaması ve benzeri teknikler ile hizmete meraklı vatandaşlar ya aday olacak ya da hayaller bir ‘sonraki bahara’ kalacak gibi görünüyor.
Seçim fısıltıları başlayınca partilerde ön seçim tartışmaları başlar. Aslına bakarsanız; ön seçimin ‘iyi’ bir çözüm olduğu fikrine tam olarak katılamıyorum. Bu talepler, genelde partinin yerel örgütünde delege temelinde güçlü olanların istekleri olarak ortaya çıkıyor. Gerçekte; belirlenen aday, ister ön seçimle gelsin, ister hemşehri olsun, beceriksiz ve başarısız olduktan sonra şehre beş kuruşluk yararı olmuyor. Niteliksiz adaylar, seçildikten sonra sadece meclis sıralarının doldurulması fonksiyonunu yerine getiriyorlar. Seçildikleri partinin sandalye sayısının belirlenmesinde ve ‘kaldır-indir hizmetinde etkin görev’ yapıyorlar.
Genelde yerel siyaset, dedikodu ve çekişmenin dışında şehrin ve bölgenin gerçek sorunlarıyla fazlaca ilgilenmez. Partiler ve adaylar, seçim öncesinde ilin sorunlarıyla ilgili hazırlık çalışmaları yapıp seçildiklerinde de bunların gerçekleşmesi için uğraşmazlar. Yaşadığımız her seçim bunu doğrulayan örneklerle doludur.
önce Söz Ver, Sonra Unut
Seçim zamanı geldiğinde her aday, kulaktan dolma bilgilerle seçmene yönelik konuşmalar yapar, broşürler hazırlatır ve bazı vaatlerde bulunur. Verilen sözlerin dayandığı ne düzgün bir bilgi birikimi vardır, ne de bunları nasıl gerçekleştirilebileceğine dair somut bir dayanak… Seçimden sonra da her şey unutulur gider.
Ben, en çok seçim sırasında verilen şu tür sözlerle pek eğlenirim: “Seçilemezsem bile bu şehre bir vatandaş olarak hizmet etmeye devam edeceğim.” Daha bu şehirden aday olup da seçilemediği seçimin sonrasında şehri hatırlayıp gelenine rastlamadım.
Bir de; demokrasi ve katılım iddiacıları var. Bunların propaganda cümleleri de pek ‘keyiflidir’: “Seçildikten sonra her üç ayda bir şehirdeki sivil toplum kuruluşları ve kamu birimleri ile toplantılar yapıp ortak görüşler oluşturacağız.” Şimdi düşünüyorum da; bazı milletvekillerini göremiyoruz ki, bir araya gelip ne tür ortak görüşler oluşturduklarını bilip hatırlayabilelim.
Biz hayali hayal olarak yaşayan bir toplumuz. Bugüne kadar ne kendi bireysel yaşamında, ne de sosyal alanlarda –olsa olsa işinde bir şekilde para kazanmak dışında– başarılı olamamış kişilerin vekil seçildiklerinde, birden zihinlerinin açılıp şehre ve memlekete hayırlı ve yararlı işler yapacağını hayal ediyoruz. Bu hayaller seçim sonrasının ilk 3 ile 6 ayında sönüp gidiyor.
Bu seçimde söyle bir çalışma yapsak ne hoş olur. örneğin isimlerini birleşik oy pusulasına yazdırabilmiş adayların bugüne kadar başardıkları işlere, yeteneklerine, bilgi birikim ve deneyim zenginliklerine göre bir form hazırlasak ve bunların bu şehrin adayı olmaya uygun olup olmadığına baksak… O zaman aday belirlemede yaptığımız hataları çok daha iyi görebileceğiz. Sonuç etki değerlendirme becerisine sahip olmayan bir toplumda bir seçim geliyor, bir seçim gidiyor; ne oldu-bitti diye sormuyoruz bile…