Yapmaaaaaa…

Retrodayız.

Herkes gergin.

Ben kendimi sinirli bilirdim, tepkim en fazla karşıya bir iki çemkirmekten öte gitmiyor.

Bunu anladım.

Bir sabah uyandım.

Bir arkadaşla işimiz var.

Zaten gergin olduğu her halinden belli ama olacakla, öleceğe çare olmaz derler ya.

Doğruymuş.

Buluştuk.

Araba ile giderken, bir motosiklet arkadan hafifçe dokundu otomobiline.

Ben hissetmedim, arkadaş sinirlendi.

Daha doğrusu sinirlenmek için bahane aradı.

Kafasını uzattı camdan, argo birkaç bir şey söyledi, o sözcükleri duyunca benim içimde bir korku, belanın geldiğini hissettim.

Karşıdaki durur mu, o da ona söyledi.

İnme arabadan, gel, boşver diye bağırırken, kendimizi arabadan aşağı attık.

Ben nasıl attım, hiç bilmiyorum.

Baya gürültülü atmışım.

Sürekli bende bir çığlık, yapma, yapmayın…

O esnada sözlü tartışma var, ben gidişatı önlediğimi sanıyorum.

Tabi sözlü tartışmalar bir süre sonra fiziksel eyleme dönüşmek üzere, o onun üstüne, öteki onun üstüne yürümeye çalışırken yapmayın diye tepinirken buldum kendimi.

Böyle anlarda kendime çok gülüyorum.

İstem dışı abartılı tepkiler veriyorum, sonra da halimi güle güle anlatıyorum.

Panik ve heyecanlıyım kardeşim ne yapayım?

Neyse bunlar birbirinin üzerine yürürken, sokakta yüksek sesli bağırmamdan kaynaklı etrafta hareketleniyor, insanlar geliyor, araya giriyor.

Bir hengâme…

Ben yanımdaki arkadaşı sakinleştiremeyince, öteki tarafa yoğunlaşıyorum.

Tanımıyorum arkadaşı.

Hiç görmedim.

Bilmiyorum.

Arabaya dokunmuş, dokunacak başka araç mı kalmadı kardeşim, git başka zaman dokun işte, şu ya taraftaki dururken biz ne alaka diye içimden sitem ederken, bacaklarım tutmuyor.

Ama yine de hareket ediyor.

Motordan iniyor bu zat, ben gene önlemimi alıyorum, Babam ve Oğlum filmindeki Çetin Tekindor gibi iki kolumu açıyorum.

Önünde bir set kurmuşum kollarımla, geçirtmem:

Beni devirmeden geçemezsin diyecektim ama vallahi ezer geçerdi.

“yapma, ne olur yapma, o çok sinirliydi, gergin, senle ilgisi yok” diyerek yüksek dozajlı bağırmaya devam ben de…

Ben bağırınca olaylar yatışacakmış gibi hissediyorum.

Hep böyle ben de…

Çocuğun bana bakışını ömrüm boyunca unutmam herhalde…

Çocuk kavga ettiğine bin pişman…

Hatta o yoldan geçtiğine ayrı pişman…

Beni gördüğüne ayrı pişman…

Bir an da olayların için de kendini bulduğuna mı yansın, karşısındaki kadının manyaklığına mı yansın, şöyle ağız tadıyla kavga edemediğine mi?

Bilemiyorum.

Ama ben senaryonun en kötüsüne hazırladım ya kendimi, tedbirim ona göre.

Bir yandan da ağlıyorum ama böyle anlattığıma bakmayın:

“yapma, ne olur, hadi sen git” diye tökezliyorum.

Kollarımla onu tutmaya devam.

Dermanım gün geçtikçe azalıyor.

En son çocuk, kenara çekip gözyaşlarımı silecek diye düşündüm.

Öyle bir bakıştı çünkü.

Epey üzüldü.

“Abla görmüyor musun, neler diyor” dedi.

Sonra etraftan insanların gelmesiyle yatıştı olay derken, bir baktım, koşarak arkadaş geri geliyor.

Ben gene duruma el atıyorum yüksek sesimle, “Yapmayın, ne olur, yapmayın!”

Olay da hatırladığım en önemli nokta, benim yapmayın yine feryat etmem.

İşe yarıyor ama bakmayın.

Kendime pay çıkarayım.

Benim yapmayın diye bağırmalarım bir nebze olsun olayı sakinleştiriyor.

Bir an da olay bitiyor.

Ben sakinleştiremediğim arkadaşla arabaya doğru yürürken, arabanın arkasına dokundu diye başlayan kavgada, arabanın arkasına bile bakmadan binip gidiyoruz.

Sessizce…

He o motorluyu da nerde görsem tanırım.

Yolda denk gelirsem bir gün yanından geçerken onun duyacağı şekilde şunları diyeceğim:

“Sende de ne şans varmış arkadaş. O kadar yol var. O kadar araç var. Sen gel Özge Zaim’in içinde olduğu araca dokun. Yapma kardeşim, yapma, aaaa, ayıp denen bir şey var! Sonra işte böyle köşeni bile yazar.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Özge Zaim Arşivi