Yapmak, Ulaşmak ve Geri Dönüş Almak

Hafta içinde hem gerçek hem de sanal ortamda iki ayrı ağda farklı vesilelerle sivil toplum konularını konuştuk. İlginç bir şekilde iki oturumda da sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin etkinliklerine katılımın düşüklüğü gündeme geldi. İnsanlar gerçek veya sanal etkinlikler konusunda bilgi sahibi olmuyorlar mıydı? Yoksa bu tür faaliyetlerle ilgilenmedikleri için mi katılım sağlamıyorlardı? Belki de daha ayrıntılı araştırılması gereken başka kök sorunlar vardı.


 


Bilgi çağı, bilişim ve iletişim teknolojilerinin yükselişi ile 1970’li yıllarla birlikte başladı. İnsanlar, daha önceki dönemin bilgiye ulaşma güçlüğüne bakarak bu yeni çağı heyecanla karşıladılar. Matbaacılıktaki gelişmelere bilginin sayısal hale gelip İnternet ortamından erişilmesi eklenince geçmişin sorunları aşılmış gibi göründü. Ama bilindiği gibi; her çözüm, yeni sorunların kaynağı olur.


 


20’nci yüzyılın sonu ile birlikte değişen sadece bilgiye ulaşmanın kolaylaşması değildi. Aynı zamanda çok sayıda nedene bağlı olarak bilgi miktarı ve çeşitliliği de arttı. Sonuçta oluşan manzara şuydu: Kolayca size ulaşabilen çok miktarda bilgi. Hele buna pazarlama iletişimi (reklâm, tanıtım vb.) amaçlı haber ve bilgi faaliyetleri de eklenince bireyler ve kuruluşlar olarak tam bir saldırı altında kaldık. Böylece bize gerekli ve yararlı olan bilgiyi ayıklayıp alabilmek gibi yeni bir soruna sahip olduk.


 


Bu durum, birim bilginin etkililiğini düşürdü. İnternetin ağır baskısına rağmen hâlâ yaşamaya çalışan çok sayıda dergi ve gazete var. Hepsini okuyamadığımız gibi bazılarının sayfalarını çevirmek bile mümkün olmuyor. E-posta hesabımıza gelen mektupların ciddi bir miktarını okumuyoruz; hatta birçoğu dikkatimizi bile çekmiyor. Bir de ‘spam’ adı verilen ‘korsan reklam’ postaları var ki, bunlar bu karmaşayı daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.


 


Cep telefonlarına gönderilen SMS veya WhatsApp adı verilen mesajların durumu da yukarıda anlattıklarımdan farklı değil. Reklam amaçlı mesajların çoğunu okumadan siliyoruz. Pek çok duyuru mesajı da aynı sonla karşılaşıyor. Broşür, davetiye gibi yazılı çağrılar gücünü yitireli hayli zaman oldu; ofisinizin veya evinizin posta kutusunu dolduran renkli kâğıtların kaç tanesini okuyorsunuz? özetle; bilgiye erişim araçlarının çoğalması, bilginin gerçek anlamda ulaşması ve özümsenmesi gelmiyor.


 


çevremizde çok sayıda sosyal, kültürel veya farklı nitelikte etkinlik oluyor. Kentler daha kalabalık ve yoğun bir hal aldıkça buralarda düzenlenen konser, tiyatro, konferans, söyleşi veya toplantı sayısı da artıyor. Ne yazık ki bu toplantıların düzenlemesi için harcanan kaynak, bunların gerekli noktalara uygun biçimde duyurusu için kullanılmıyor. Yapacağımız etkinliği duyurmak ve insanları çağırmak için örneğin e-posta yazmanın veya basın duyurusu yapmanın yeterli olacağını düşünüyoruz. Bunu yaparken günümüzde kişilerin nasıl bir bilgi saldırısı altında olduklarını unutuyoruz.


 


Etkinlik duyurularında mutlaka dikkate almamız gereken nokta, birim bilginin veya haberin giderek etkisini yitirmekte olduğudur. Geçmişte az sayıdaki TV kanallarından birinde yayınlanan bir haber veya reklâm çok sayıda insan üzerinde etkili yaparken bugünün şartları altında benzer etkinin yaratılması mümkün olmuyor.


 


Aslına bakarsanız; yaşadığımız çağ, birim bilginin azalan etkisinin çözümü konusundaki cevabı da veriyor. Yaşadığımız dönemin bir adı Bilgi çağı olduğu gibi bir başka isimlendirmesi de Ağ Toplumu çağı’dır. Artık insanlar, İnternet ve akıllı bilişim-iletişim araçları sayesinde ilgi konularına bağlı olarak farklı ağlarda toplaşıyorlar. Kuş gözlemcilerinden tarihi roman meraklılarına kadar çok farklı topluluklar var. Böyle bir durumda bir duyuruyu ilgili ağ mensuplarına ulaştırmak çok daha etkili sonuç verecektir. özetlersek; faaliyetinle kimin ilgileneceğini öngörüyorsan duyuruyu ona iletmek zorunluluk haline geliyor.


 


Bir diğer önemli nokta ise gerçekleştirilen faaliyetler konusunda geri dönüş almak… Bir faaliyeti yapmanın yeterli olduğu takıntısından kurtulmamız gerekiyor. Bir başka deyişle yaptığımız faaliyetin etkinliğini ve ilgili topluluğa yansılarını ölçmek ve değerlendirmek zorundayız. Eğer faaliyetten beklenen sadece ‘kendimizi eğlendirmek’ veya ‘bir şey yapmanın huzurunu yaşamak’ ise bir diyeceğim olmaz. Ama bir sosyal sorumluluk faaliyeti yapıyorsanız bunun sonuçlarını da ölçmek ve değerlendirmek zorundasınız.


 


Son birkaç not ekleyeyim. çözüm, faaliyet yapmaktan ibaret değil. Faaliyetin etkilerini ölçmek ve değerlendirmek gerekiyor. Alınan bu geri bildirime göre faaliyet, zaman, mekân ve katılım olarak geleceğin tasarımı yapılmalı. Sadece faaliyet yapıyorsanız, sonuçlarını ölçmüyorsanız ve buna göre ilerleme oluşturmuyorsanız, sadece ‘vitrine’ çalışıyorsunuz demektir. ‘Karanlığa kurşun atmanın’ örnekleri de yakın çevremizde pek çoktur.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi