Yaşam, Her Şey ve Anlam


İnsan olarak kendimizi ve yaşam çevremizdeki ‘her şeyi’ anlamlandırmak için ihtiyaç duyacağımız araçlara, anlara ve fırsatlara sahibiz. İnsanı farklı kılan yanlardan önemli bir tanesi, yaşamı kendi algı ve dokunma modeliyle anlamlandırıyor olmasıdır. Hiç kuşkusuz insanın algı, dokunma ve tepki modeli herhangi bir anda var olanın ötesine geliştirilebilir.

Fakat kişisel gelişim ile ilgili eğitim programlarına baktığımızda; bunların pek çoğunun insana adeta bir makine tasarlıyormuş veya mevcut olanı onarıyormuş gibi yanlış yaptığını görüyoruz. Bazıları ise bir ‘kitch metafizik’ profil arkasına saklanarak açık biçimde ‘hayal tacirliği’ yapıyor. Albenili isimleri olan kişisel gelişim önerilerinin cazibesine benim de kendimi kaptırdığım zamanlar olmuyor değil. Ama yaşama daha dingin olarak baktığımda, gerçek kişisel gelişimin duygusal boyutlarını daha iyi kavrıyorum. Beden ve zihin ya da düşünce ve duygular gibi, birini diğerinin önüne koymak mümkün değil.

Duygularımız büyük bir nehrin akıntısı gibi her an bizi alıp bilinmeyen bir denize götürmeye hazır görünüyor. İnsanın her şeyi duyguların olağan, ama sürükleyen akışına bırakması mümkün değil. Duyguları da akıl ile birlikte yaşayacak biçimde bir pusulaya ihtiyacımız var. Duygusal yaşamı nasıl gündelik yaşamın sıradan akılcılığından ayırt edebilmek gerekiyorsa, aklı gerektiği noktalarda yaşamın pusulası yapabilmeliyiz. Örneğin bir duygusal ilişkinin; yaşayan, uzun soluklu bir ilişki olabilmesi için kişinin şans, sabır ve albeni gibi bilinen özellikler yanında akılla donatılmış kişisel gelişime de ihtiyacı var.

Yaşamın en ilginç ve kanımca güzel yanlarından biri, bilinmezliklerle dolu olmasıdır. Şu anın peşinden gelen bir başka anda muhtemel gelişmelerin pek çoğunu tahmin etmek neredeyse mümkün değil. Bu bilinemezliği, kısaca ‘şans’ diye tanımlıyoruz. İyi fırsatlar, yaşamımızda olumlu değişimler yaratırken –ve biz, bunları iyi şans olarak isimlendirirken– önümüze çıkan, aşılması zor engelleri kötü şans olarak tanıyoruz. İyi veya kötü; şans yaşamın içinde olan bir unsurdur. Şansı da yaşamın kendi olağan akışı içinde kabul edip benimsemek gerekir.

Güzellik gibi doğal kazanımlar, doğru kavranması gereken kişisel özelliklerimizdir. Yüksek çekim özelliklerine sahip olmak, kişiyi ben-merkezciliğe, kendini aşırı sevme ya da insanları hor görme noktasına savurur bazen. Benzer şekilde örneğin fiziksel olarak ‘güzel’ olmamak, bireyi yaşamın dışına savurmamalıdır. Yaşam, bazı insanlara başarıyı yakalamak için doğal tutunma noktaları verdiği halde, diğer bazı bireylerin bu fırsatları kendilerinin fark etmesi ya da yaratması gerekebilir.

Her birimizin farklı dayanıklılık ve sabır eşikleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama sabır eşiğimizin, yaşamdan edindiğimiz deneyime göre değişebilir olduğunu da unutmamak gerekir. Bir duygusal ilişkinin temel dayanakları arasında da sabır yer alır. Sabrın ödülü bizzat sevginin kendisidir. Bu arada; sabrın, duygularımızı karşımızdaki insana dayatma olmadığı gerçeğini de hatırlatmalısınız.

Bir duygusal ilişkiye neredeyse kahve falı bakar gibi ömür biçildiğini okumuş ya da duymuşsunuzdur. Özellikle duygusallığın yerini beklentiler ve fiziksel beğeninin aldığı günümüzde ‘aşkın ömrü’ tartışması sık yapılır oldu. Sonsuz aşka inananların sayısı giderek azalıyor sanki. (İnsan yaşamı söz konusu olduğunda hayalin ve beklentilerin ötesinde kavranabilecek ‘sonsuz’ olan bir gerçeklik var mı?) Eğer ilişkiyi kendi akışına bırakır ve sürekliliği için çaba harcamazsanız, aşkın sonu beklemeye kendinizi alıştırmanız gereken bir durumdur. İşte bu sona yakalanmamak için aklı doğru özümsemiş kişisel gelişim, yardımcı unsurlardan biri olarak yaşamımızda yer alabilir.

Bir duygusal ilişkide bulunduğumuz insana sunabileceğimiz en değerli armağanların başında, kendimizi geliştirip değiştirebilme gücü gelir. Bir sevgi ve bağlılık ilişkisinde yer alan taraflar kendilerini değiştirebilme becerisine sahip olduklarında, duygusal ilişkinin de uzun soluklu yaşayacak yeni beslenme noktaları bulması olağandır. İçe kapanarak, değişime yüz dönerek, kendi karakter özelliklerini karşıya dayatarak bir ilişkinin sağlıklı, uzun ömürlü ve keyifli olması mümkün değildir. Aşkı yaşamak isteyen, gelişmeye ve değişmeye hazır, istekli, ama öncelikle iyi niyetli olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi