Yaşam İçin Fikir Üretmek

Güncel anlamda yaşam kategorilerden oluşuyor. Kendimize yemek, uyumak, eğlenmek veya iş yapmak için zaman dilimleri tahsis ediyoruz. Pek çok kişi için ise bu zaman harcama dilimleri bir ‘rasgelelik’ şeklinde oluşuyor. Bir ‘düzensizlik düzeni’ içinde yaşamayı tercih edenlerimiz var.  Yaşamda ilgilendiğimiz tüm konulara ‘iş kategorisinde’ olarak yaklaşmak, bazılarımıza çekici ve doğru gelmeyebilir. Hatta “İyi bir şey olsa adı iş olmazdı” diyerek sıkıcı bile bulabiliriz. Ama sorunlara ve geleceğe ilişkin konulara akılcı ve sistematik yaklaşımlar geliştirmenin yararlarını da inkâr edemeyiz. Her yaşam kategorisinin kendine özgü bir disiplin anlayışı olduğunu benimsemek sanki daha doğru…

Konu ne olursa olsun; yaşamımızda bir yenilik özlüyor, bekliyor ve tasarlıyorsak, öncelikle bununla ilgili doğru tespit edilmiş bir fikrimiz olmalı derim. Eğer bu yeni bir ekonomik işin kurulması ise bir kez daha doğrudur. Bazı insanlar yeni iş fikirleri üretmeye çok daha yatkın ve yetkindirler. Ama bu gerçek, herkesin yeni fikirler bulma konusunda yapabilecekleri olduğunu dışarıda bırakmaz.

Kimi zaman yeni bir fikir, tümüyle kişinin yaratıcılığı sonucunda gündeme gelirken, bazen bu fikri, yakın ve uzak çevremizi inceleyerek buluruz. Bu anlamda gezip görmenin, okumanın, gözlediklerimizi kıyaslamanın ve değerlendirmenin büyük önemi olduğunu söyleyebilirim.

Her birimiz farklıyız. Bireysel ve sosyal yaşamın estetiğini bu farklılıkların oluşturduğunu düşünüyorum. Öncelikle hepimiz farklı fiziksel özelliklere sahibiz. Farklı ortamlarda yetişiyor, eğitim görüyoruz. Sonuçta farklı beceri ve yetenekleri olan bireyler olarak yaşamda yerimizi alıyoruz. Bu durum, yaşamla ilgili fikir üretirken veya bulup çıkarırken bizi etkiliyor. Deneyim ve bilgi birikimimizin öz ve biçimine göre farklı konular üzerinde düşünüyoruz. Yeni fikirler bulmada bazı kişiler, teknik konularda başarılı iken, beceri ve yeteneklerini sosyal ve kültürel alanlarda sergileyenler de var.

Yaşamın maddi koşullarının fikir üretiminde etkileri olduğu da bir diğer gerçek... Bir kural olarak kabul edemeyiz ama zor maddi koşullarda yaşayan insanların, örneğin iş fikirleri kendi maddi ölçeklerinde oluyor. Yeterli bütçeye sahip kişiler, fikir üretiminde bu güçlerini kullanabilecekleri konulara yöneliyorlar. Kişi, maddi sınırlarla kendini kısıtlamamalı, ama bir yandan da bütçe kısıtlarını doğru biçimde kavramalı.

Dünyayı genel anlamda bir piyasa olarak algılarsak; burada başarılı olmanın koşulu, pazardaki boşlukları yakalayabilmektir. Bu boşlukları fark edip onu dolduracak fikirler üreterek kendi farklılığımızı yaratabiliriz. Bugünün iş dünyasında kaliteli olmak yeterli değildir; önemli olan, rakiplere göre bir farklılık yaratabilmektir.

Hangi alanda olursa olsun, fikir üretmenin ana ilkelerinden biri, yukarıda sözünü ettiğim farklılık yaratılabilecek boşluğu bulmaktır. Bu gerçek, güçlü bir gözlem gücü yanında sıkı bir araştırma ve raporlama gerektirir. Ama doğru fikri bulduğumuzda, tüm emeklerimize değdiğini göreceğiz.

Dönemsel olarak dünyayı saran eğilimler ve yönelimler gözlenir. Dalgalar halinde yayılan benzer etkileri; edebiyat, felsefe, müzik, giyim, görsel sanat gibi pek çok alanda gözleyebiliriz. Bu yönelim, dünyayı tam olarak sarmadan önce bazı belirtiler gösterir. İşte; önemli olan, bu anı yakalayabilmektir. Bir anlamda yükselen dalgayı hissedebilmektir. Trend daha henüz başlangıç aşamasında hissedilebilir ve doğru fikirler üretilebilirse, başarı merdivenlerinin ilk sıralarında yer almak işten bile değildir. Trendi hissetmenin meselenin sadece başlangıcı olduğunu, bunun emek, sabır ve azim ile sürdürülmesi gereğini unutmamamız gerekir.

Yeni fikirler cezbetme özelliğine sahiptir. Ama ekonomik ve sosyal yaşamda denenmedikleri sürece, kalıcılıkları ve doğrulukları konusunda emin olamayız. Bu gerçek, denenmiş ve sınanmış fikirler lehine bir avantaj sağlar. Kimi zaman ufku belli iş fikirleri, riski düşük ve daha sağlıklı sonuçlara ulaşabilir.

Doğru fikir –kategorisi, konusu, türü ne olursa olsun– öncelikle yeterli ve gerekli cesaret demektir. Diğer yandan karşılıklı güvenin var olmadığı bir ortamda kişilerin yeterince cesur olamadıklarını da gözlüyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi