Gürcan Banger
Yaşamı Yöneten Korkular
İçinde yarıya kadar su olan bardağın dolu kısmını mı, boş kısmını mı görmeli? Bazı insanlar aydınlığı, kimleri karanlığı görürler. Yeni bir işe başlamak bazılarını korkutur, bazı insanlar ise gelecek başarının heyecanını duyarlar. İnsan yaşamının bilinen en belirgin korkularının başında, başarısız olma korkusu gelir. Hatta öyle ki; birçok örnekte başarısızlığın sadece bu korkudan kaynaklandığı görülür. Eğer başarısızlık korkusu insanın günlük yaşam modelinin bir parçası haline geldiyse, yaşamsal bir durağanlık ve monotonluk da hemen peşinden gelir.
Başarısızlık korkusunu yenmenin temel aracı, ailede ve okulda edinilecek eğitimdir. İnsanlara başarının veya başarısızlığın, bir girişimin olağan sonuçları olduğunu öğretmek zorundayız. Başarısızlıklardan korku üretmek yerine olumlu dersler çıkarmayı ve bu deneyimle yaşama modelimizi geliştirmeyi öğrenmeliyiz.
İnsana özgü korkulardan bir diğeri ise, bir yaklaşımın olumsuzlukla karşılanma korkusudur. önerinin reddedilmesi veya bir teklifin “Hayır” cevabını alacağı üzerine kurulu bir korkunun örneklerini pek çok kez yaşamışızdır. Bu korku, bazen bir saplantı haline geldiğinden, çok önemli yararlar sağlayabilecek bir fikrin heba olduğu birçok örneğe konu olmuştur.
Korkuların yok edilmesinde, öneriye muhatap olacak kişilerin de; öneriler karşısında adaletle ve sağduyu ile karar verecekleri izlenimini yaratmaları gerekir. Pek çok insandaki reddedilme korkusunun arkasında, yaşadıkları kötü deneyimler vardır. Aşırı otoriter ebeveynler veya kötü yöneticiler, kapalı veya olumsuz tutumları nedeniyle çevrelerindeki kişilerde bu türden korkuların kalıcılaşmasına katkı yaparlar.
İnsanlar arası iletişimin en basit araçlarından birisi konuşmaktır. Bu basit iletişim yolu da en bilinen korku kaynaklarından birisidir. Karşı cinsten birisi ile konuşurken zorlanan arkadaşlarınızı izlemişsinizdir. Kimisi, üst yöneticisiyle konuşamaz. örneğin aile arasında bülbül gibi şakıyan bir yakınınızın, bir misafirlik ortamında sesinin çıkmadığını izlemişsinizdir.
Fikirlerin bir topluluk ortamında aktarılması, en yaygın korkulardan bir tanesidir. Yeterince birikimi olduğunu bildiğimiz bazı kişilerin, topluluk önünde konuşamadıklarına tanık olmuşuzdur. Görüşlerini birebir ortamda karşısındakine rahatlıkla aktaran bir kişinin, kalabalık bir grup karşısında konuşamadığını pek çok kez görmüşüzdür. Topluluk önünde konuşma veya sunuş yapma konusundaki korkuya ilişkin olumsuzluklar, uygun çalışmalarla giderilebilir. Pek çok korku örneğinde olduğu gibi; bu durumda da öncelikle korkuyu yenmeyi istemek gerekir. Başarının anahtarlarından birisi, çözüme iyi niyetle sarılmaktır.
Korku ile hareket etmek, devekuşu gibi kafayı kuma gömmektir. (Gerçekte devekuşu kafasını kuma gömmez. Bu konuda herhangi bir gözlem söz konusu değildir.) Tehlike anında kabuğuna çekilmeyi ve başına geleceklere razı olmayı daha baştan kabul etmektir. Korku, insanın özgürlüklerinin önündeki en önemli engellerin başında gelir. İnsan, korkularını yendikçe özgürleşir. Korku ile yapılan bir seçimi, insanın özgür tercihi olarak benimsemek mümkün değildir.
Pek çok durumda yenilikler, insanları korkutur. Alışkanlıkların insanı rahatlatan bir yönü vardır. Bir başka deyişle; alışılmış olan, kolaydır; yeni mekanizmalar geliştirmek gerekmez. Yeni karşısında yeni davranış modeli gerekebilirken, alışılmış olan karşısında eski bilgi ve göreneklerle ‘idare etmek’ mümkündür.
Hâlbuki yeni dünyada ayakta kalmanın ve gelişip ilerlemenin ön koşullarından birisi, yeniliklere açık olmaktır. Yenilikler karşısında korku, bizi ölümcül bataklığa sürükleyen olumsuzlukların başında gelir. Korkunun ecele faydası yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.