
Gürcan Banger
Yaşamın Zor Problemleri
Problem, insanın varoluşundan ve yaşamın doğasından kaynaklanır. Yaşam karşımıza öyle problemler çıkarır ki, bunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi hayal bile edemeyiz. Çözümün açık ve kolay biçimde görülemediğim problemleri zor olarak isimlendirebiliriz. Bu zorluğun arka planında belirsizlik, karmaşıklık, anlaşılmazlık, tutarsızlık ya da yumurta-tavuk çevrimselliği gibi ağırlaştırıcı özellikler bulunur. Bu tür problemler karşısında kimi zaman haklı ile haksız, doğru ile yanlış, acil ile ertelenebilir, önemli ya da değersiz gibi kararlar vermek kolay olmaz. Problem karşısındaki tutum, konuya taraf olan kişilerin gruplaşmasına neden olur.
Bazı problemler ise paydaşlarda olumlu bir çözümün olmadığı, sonucun her durumda kaybet-kaybet türünde olacağı şeklinde duygu-düşünce oluşturur. Zor problemlerin çözümü ya gerçekleştirilmesi imkânsız ya da kabul edilmesi olanaksız olarak görünebilir. Sonuç olarak; her durumda çözüm, problemin paydaşlarının denetiminin dışındadır.
Kişisel deneyimlerinizi veya gözlemlerinizi hatırlayın. Zor problemlerin topluluk olarak bizi bölüp parçaladığını göreceksiniz. Problem, hatta çözüm konusunda zımni bir uzlaşma ve genel kabul var gibi görünen durumlarda bile paydaşların çok farklı bakış açılarına sahip olabildiğini izlemişizdir. Özellikle geçmişten bugüne olumsuz birikim sağlayan problemlerin çözümleri, –acı reçete olarak isimlendirildiği şekliyle– problemin kendisinden çok daha ağır şartlara sahip olabilir.
Problem türlerini kabaca iki guruba ayırabiliriz. Birincisi; kökü derinlerde olan bir problemin görünen yüzüdür. Buna görünen problem denir. İkincisi ise yaşanan olumsuz duruma neden olan gerçek problemdir. Zor problemlerin yapısı, işleyişi ve özellikleri kolayca görülmez ve zihnen kavranmaları kolay değildir. Pek çok durumda mevcut duygusal ve düşünsel profilimiz (yani zihin haritamız) problemi ve muhtemel çözümü kavramak için yeterli olmaz. Problemin anlaşılmazlığı karşısında öylece kalıveririz.
Zor problemler karşısında buzda kayan veya frenleri tutmayan bir araba gibi oluruz. Az sonra başımıza gelebilecekler konusunda öngörülere sahip olsak bile problem tümüyle kişisel veya örgütsel denetimimiz dışındadır. Bu tür bir zor problem bizi çaresizlik duygusu içinde bırakır.
En ilginç örneklerden biri, zor problem karşısında ne yapmak istediğimizi bilmediğimiz durumdur. Nasıl davranmak istediğimizi veya gerektiğini bilmediğimiz bir durumda problemin zorluk derecesi imkânsızlığa doğru yol almaya başlar. Bu halin oluşmasında kişisel veya kurumsal motivasyon düşüklüğü ve yorgunluk ile enerji eksikliği rol oynayabilir. Toplumun problemleri karşısında bireylerin yaşadığı sosyal anomi (toplumsal yorgunluk) bu durumun örneklerinden biridir.
Bir siyasi seçim süreci karşısındaki durumunuzu hayal edin. Çok sayıda siyasal partinin ve/veya adayın yer aldığı bir seçimde oy kullanacaksınız. Ama bunlardan hiçbirinin sizin talep ve beklentilerinizi karşılamadığını biliyorsunuz. Ne programları ne de uygulamaları sizin ve değer verdiğiniz uzak-yakın çevre ile geleceğin umudunu vermemektedir. Mevcutlardan hiçbir çözümü kendinize ait ve kabul edilebilir hissetmezsiniz. Ne yapacaksınız? Bu örnek gerçek anlamda zor problem türlerinden birini temsil eder. Ortada bir problem vardır ve zorluk problemin paydaşlarının oluşabilecek çözümü kabul etmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Yaşamda karşımıza çıkan problemlerin önemli bir bölümü yukarıda özetlediğim ilginçliklere sahiptir. Belirsizlik içerirler. Çatışan öncelikler ve talepler sergilerler. Paydaşları ikiye ya da daha fazla tarafa bölerler. Kişisel çatışmalara neden olurlar. Ertelenmeye uygun yapıları nedeniyle büyüme ve derinleşme özelliği gösterirler. Bazıları ise karakteri açısından tam anlamıyla paradoks özelliği ortaya koyarlar.