Siyasi Partiler yıllar önce Milletvekili ve Belediye Başkan adaylarını önseçim ile belirlerdi.
Yani...
Seçim öncesi, parti içinde bir seçim yaparak adayların kim olacağı belirlenirdi.
Bunun için iki yöntem uygulardı partiler.
Birincisi Hakim huzurunda yapılan önseçimdi ki, üye ya da delege ile yapılan bu seçimi tamamıyla yargı üstlenir, sonucuna da kimse itiraz etmezdi.
Diğeri ise, parti yöneticileri gözetiminde yapılan önseçimdi ki, sonuçları zaman zaman tartışma yaratmış olsa da, neticede adaylar partinin üye ya da delegelerinin tercihi sonucunda belirlenmiş olurdu.
Anlayacağınız...
Partilerin milletvekili ve Belediye Başkan adayları neticede o partinin üye ya da delegelerinin teveccühü ile belirlenmiş olunurdu.
Ancak...
Koltuklarının tehlikeye düşmesini önlemek adına harekete geçen Genel Başkanlar, şehirlerden delege ya da üye oylarıyla gelen isimler yerine, kendisine bağlı ve sonuna kadar da terk etmeyecek insanları seçmenin yolunu aradılar.
Bunun üzerine, adayların Genel merkez yoklamasıyla belirlenmesi diye bir sistem geliştirdiler.
Ardından da bu sistemi, parti tüzüklerine "Adaylar Genel merkez yoklamasıyla belirlenir" maddesini ilave ettiler.
İsmi her ne kadar "Yoklama" da olsa, buna hiçbir zaman uymadılar.
Kendilerine yakın olan insanları, Ankara'da liste başlarına yazdılar.
Böylelikle, partilerde ki adayların belirlenmesi üye ya da delegenin elinden çıkıp, parti Genel başkan ve yöneticilerinin eline geçti.
O günden bu yana da...
Milletvekili ve Belediye Başkan adaylarının belirlenmesi, Ankara'da yapılır oldu.
Seçmene de;
-"Ben bunu aday olarak belirledim, sen de seç" denildi.
Halen de bu sistem böyle gidiyor.
Yemekler Ankara'da pişirilip, Eskişehir'de önümüze "yiyin" diye konuluyor.
Kısacası...
Genel Başkan ve Genel Merkezler Eskişehirlilere, Eskişehir'de ki partililerine sormadan aday belirleyip, buraya yollayacak.
Bizler de sandık başına gidip, onların belirlediği adaylara oy vereceğiz.
Yemeği yapan onlar.
Yiyecek olan da...
Beğensek de, beğenmesek de bizleriz...
Yani oy verecekler...