
Buğrahan Doğangil - DUVAR
Yoksullukla mücadele fonu
Şehirde liman projesi, havaalanı projesi, çevre yolu projesi, termal tesis projesi tartışmaları bir süredir devam ederken benim de bir projem var. Ben de projemi buradan tartışmaya açmak istiyorum.
Eskişehir’de “Yoksullukla Mücadele Fonu” oluşturulmasına yönelik güçlü bir sivil toplum girişimi başlatılamaz mı?
İsmine siz ne derseniz deyin, benim aklıma gelen “Yoksullukla Mücadele Fonu” oldu. Devletin “Sosyal Yardımlaşmayı Teşvik ve Dayanışma Fonu” isminde nispeten benimkine benzer bir uygulaması var. Ancak görüyoruz ki yeterli değil.
Çünkü etrafımızda pek çok yardıma muhtaç, bakıma muhtaç, temel ihtiyaçlara bile ulaşmakta zorlanan insanları sıkça görüyoruz.
Özellikle belirli bir yaşın üzerindeki kesim ve iş görmesi mümkün olmayan insanlardan oluşan kesim için durum daha da vahim. Ellerinden bir şey gelmiyor, tamamen yardıma muhtaç yaşıyorlar.
Yardımların miktarı günümüz hayat şartlarında yeterli olmayınca insanlar ciddi bir buhranın, bunalımın içinde, çok zor şartlarda, yaşam mücadelesi veriyor.
Biz şehir olarak, kendi şehrimizdeki ihtiyaç sahibi insanlara destek olacak bir fon oluştursak ve tüm Türkiye’ye örnek olsak fena mı olur?
Alın size bu da proje… İlla her zaman para kazandıracak işler mi proje olarak önümüze çıkacak.
Beni bu düşüncelere temelli iten hadise aslında geçen günlerde yaşandı. Elbette, ihtiyaç sahipleri için bu tarz bir şeyler yapılabilir mi fikri aklımda hep vardı ama geçen gün yaşadığım olay bir şeyler yapmam gerektiğini hissettirdi bana.
1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü vesilesi ile daha çok tek başına yaşayan, maddi gücü çok yüksek olmayan büyüklerimize bir dizi ziyaret gerçekleştirdik.
Bu ziyaretlerin birinde gözleri görmeyen yaşlı bir teyzemizin durumu beni çok etkiledi. Eşi de oldukça yaşlı olan teyzemiz, güç bela kiralık bir ev bulmuş. Evin durumu çok iç açıcı değil. İçinde pek az eşya var. Soba bile yok…
“Amca peynir alamıyor ama zeytin almaya gitti en azından zeytinle ekmek var.” gibisinden bir cümleyle de karşılaşınca ortamdaki herkesi derin bir hüzün kapladı.
Neyse, olayı daha fazla dramatize etmek istemiyorum ama bu teyze gibi şehirde binlerce insan vardır.
Şehrin güçlü isimleri bir örgütlenme başlatıp, kendi kentimizde yardıma muhtaç insanı en aza indireceğiz gibi bir motto ile elini taşın altına koyamazlar mı?
Beni bu proje ile ilgili düşüncelere Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’ninseçim öncesi kampanya konuşmalarından birinde söylediği söz de itti açıkçası.
O gün, o konuşmanın bir cümlesini unutmadım, unutamadım. Hatta sıkça da kullanırım.
Emek Mahallesinde olması lazım…
“Bu şehirde hiç kimse, hiçbir çocuk bizim dönemimizde yatağa aç girmeyecek.” buna yakın bir cümleydi.
Oldukça iddialı ama bir o kadar da sıcak bir cümle. Büyükşehir sosyal yardımlar ile,Halk Lokantaları ile, Halk Kasabı ile ve birçok farklı uygulama ile yoksulluğa karşı mücadele vermeye çalışıyor. Keza valilik, kaymakamlıklar, bakanlık, ilçe belediyeleri gibi kurumlar da belli yardım çalışmaları içinde.
Ancak ve ancak daha önce de söylediğim gibi bunlar görüyoruz ki yeterli değil.
Eskişehir neden kendi yardım fonu projesini oluşturmasın?
En azından mikro ölçekli olsa da yoksulluğu azaltmayalım?
Bu şehrin böyle bir imkanı yok mu? Bence ziyadesiyle var.
Çünkü İstanbul kadar büyük değil, az nüfuslu Anadolu şehirleri kadar da küçük değil.
Benim anlattığıma benzer bir proje elbette yapılabilir.
Buradan şehrin ileri gelenlerine açık bir çağrı yapıyorum. Gelin en azından kendi çevremizi şu derin yoksulluktan sıyıralım.
Gerçekten ihtiyacı olanları tespit edelim. Onlara yardım edelim.
Bir gün herkes aynı duruma düşebilir. Düşmem deme…
Herkese mutlu hafta sonları diliyorum. Sevgiyle kalın.