7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

ÇOBAN

 


         çobanların piriydi Hz. Musa. Peygamberdi, Hak ölçüsüyle yol gösterirdi insanlara. Tam bin yıl Meyden Suyundan suladı, Şuayip’in koyunlarını. Habil çobandı. çobanlığın masumiyeti sinmişti çelebi tavırlarına. Kabil’e karış direnmemişti bile , el kaldırmamıştı. Günah işlemekten korkması, çekinmesi gözlerinde donmuş bir mahzuniyetti.


         Yemen illerinden  Veysel Karani; tabiindi, deve çobanıydı. Annesinden aldığı mühlet dolunca, geri dönmüştü ülkesine, sevgisi ile yanıp tutuştuğu iki cihan güneşini göremeden.


         Sarı Kız, kaz güderdi Kaz Dağlarında. Yüz güzelliğine bin güzellik daha eklenmiş, evliyaya karışmıştı dağın doruğunda.


         Şeyh çoban’ın sürüsü, öyle çoğalmıştı ki, Uzun Yayla’nın her yanında koyunları yayılırdı.


         Anadolu yaylasının çobanları haktan, hukuktan ayrılmaz, kendilerine emanet edilen sürüyü gözleri gibi bakarlar. Yedi yıl çobanlık yapanların erenlere karışacağına inanır  halk.


         Anadolu Yaylasının sürü güdücülerinin adları çoban, unvanları beydir.


                            Beylik, derleyip toplamaktır.


                            Oğuz’da koyun güdücüdür çoban.


         Şû-bân (koyun koruyucu) dan Türkçeleşen çoban, güttüğü hayvanlara göre de ad alır.


                            Sığırtmaç, yıkıcı, hergeleci…


 


         çoban, sürünün koruyucusudur, sahibi değil. Karaçuk çoban, düşmana karşı savunmuştur Oğuz’un koyunlarını. (*)


         çoban sürüsünün;


                            güvenliğinden,


                            beslenmesinden,


                            çoğalmasından,


                            güçlenmesinden sorumludur.


         O bilir; dokuz dağın otlağını,


                    dokuz derenin suyunu.


         Varlığını koyunlarına armağan etmiştir çoban. Sürü ile bir bütündür, birbirini tamamlarlar, karda-tipide, yağmurda-çamurda…


 


         Koyunları için üflediği kavalında gizli sevdaları ezgilenir çobanın, emelleri, hayalleri…


         Sürü, çoban için değildir,


                                      fakat çoban sürü içindir.


         Sürü varsa, çoban vardır.


         Yüce dağ başlarında elini ipekten bulutlara uzatır çoban.


         Kaya üstünde oturur, kepeneğine bürünüp.


         Ariftir, peygamber mesleğidir yaptığı.


         Ağzı-dili olmayan sürünün minnet melemeleri ile kıvanır, Allah’a sığınır.


                   Yıldızı vardır gökte,


                   İzi vardır toprakta.


         Yaylada çeşmesi vardır:


                   “Derinden derine ırmaklar ağlar


                   Uzaktan uzağa çoban çeşmesi


                   Ey suyun sesinden anlayan bağlar,


                   Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?” (**)


         çoban komutandır, kurtlarla her gün savaş oyunu oynar.


         Sezer gediğin başındaki kurdun niyetini.


         çoban baytardır,


                            bilir her hastalığını,


         çoban tabiat bilimcidir,


                            kışı-boranı, çimeni-çiçeği ondan sor.


         çoban ozandır,


                            Yamaca yaydığında sürüyü,


                                               Hem çalar, hem söyler türküsünü.


 


         Hz. Süleyman, koyunlarla konuşması için el vermiştir ona…


         Nihayet şairin dizelerindedir, çobanların gizemli hayatı:


                   “Daha deniz görmemiş bir çobanın çocuğuyum


                   Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum


                   Bekçileri gibiyiz ebenced buraların


                   Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların


 


                   Görmediği gün yoktur, sürü peşinde bizi


                   Her gün aynı pınardan doldurup testimizi


                   Okuma yok yazma yok, bilmeyiz eski yeni,


                   Kuzular bize söyler yılların geçtiğini


 


                   Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burada


                   Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam


                   Şu karşı ki bayırda verdim kuzuyu kurda,


                   Suna’mın başka köye gelin gittiği akşam…” (***)


 


     Göç yollarını çoban bilir, Sürüyü ne zaman sürüp götüreceğini de. Kürnek eğreğini, arkacı çoban seçer.


 


(*)     D. Korkut Hikâyeleri


(**)   F. Nafiz çamlıbel


(***)  Kemalettin Kamu


 


.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi