7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

İRFANİ DÜŞÜNCE

  TDK sözlüğünde irfan; ‘bilme, anlama, sezme, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, kültür.’ anlamlarına gelmektedir. Cemil Meriç, irfan konusunda düşünceler ileri süren, irfanın mahiyetini açıklayan bir fikir adamı olarak; irfan kavramına; ‘ insanı insan yapan vasıfların bütünü.’ anlamını verir.O, kendi ifadesiyle, hayatını Türk irfanına adamıştır. İrfan, insanoğlunun has bahçesidir. Cemil Meriç, kültürle irfan kavramlarını karşılaştırır: ‘Batının kültürü var, bizim ise irfanımız. Kültür irfana göre katı ve fakir. Batı kültürün vatanı,  Doğu ise irfanın.’
      İrfan, uhrevi ve dünyevî ikiliğine saplanmadan belli bir olgunluğa ulaşmaktır. İrfan; insanın kendini ve ’kendi’ kültürel çevresini özümseyip anlama ve anlatmaya yetkin olabilmektir. İrfanla Furkan’ın çakışması mümkün değildir. Zira irfanın bilgi kaynaklarından birisi de Furkan’dır. İrfan sahipleri iyi ile kötüyü ayırt edip ’iyi’ nin yanında saf tutarlar.
    İrfan; akıl, inanç ve vicdanda bulunan bir cevherdir. İlim, bilgi, iman ve edep, irfanın temelini oluşturur. İrfanın tasavvufu yönü,; basiret, sezgi ve keşifle ilgilidir. Niyâzî-i Mısrî; ‘Savm u salât ü hac ile zahit biter sanma işin / İnsan-ı kâmil olmağa lâzım olan irfan imiş.’der. Olgun insan olmanın gereği irfana bağlıdır. İrfan sahibi olanların öncelikli tercihi ‘sevgi’ den geçmektedir. Sevgiyi; düşünce, tutum ve davranışlarında gösteremeyen kişilerin irfan sahibi olmaları mümkün değildir.
   Fuzuli’in ;  ‘Aşk imiş her ne var âlemde’ dizesi âlemde her şeyin aşk olduğunu ifade eder.      Yunus Emre, aşkın değerini bilen bir insan olarak aşksızların durumumunu da açıklar; ‘Aşksızlara verme öğüt, öğüdünden alır değil,
 Aşksız kişi hayvan olur, hayvan öğüt bilir değil.’
 Bu bakımdan kalbinde aşk olmayanların öğüt alıp vermesi hem uygun hem de doğru değildir. Zira onlar göründükleri gibi olmadıkları gibi oldukları gibi de görünmezler. Sevgiyle nefret aynı anda aynı kalpte bulunabilir mi?
     Her milletin kendine has ortak özellikleri, ortak değerleri vardır. Bu değerler ve özellikler, milletin sinesinden yetişen fikir adamları ve sanatçılar tarafından edebi, estetik ve felsefi normlar ve disiplinler çerçevesinde değerlendirilerek yeni yorumlarla nesillere  gösterilen yol ve ufuk vasfını kazanırlar.
    Fikir insanı Sait Başer, konumuzla ilgili olarak açıklamaya çalıştığımız irfan, kültür kavramlarını daha geniş, daha çağrışımlı ve tarihi bir kökene dayanan ‘töre’yle izah eder:
“Töre”yi tanımadan “Türk” üzerinde konuşamazsınız. Bundan dolayı töre ve Türklük birbirinden ayrı ele alınamaz. Türk toplumu “Töre” dediğimiz hikmet geleneği içinde, ölçemediğimiz uzun çağlar boyunca yaşamıştır. “Töre”; zaman içinde bir yanıyla örf, bir yanıyla âdet, bir yanıyla ahlak, bir yanıyla hukuk, bir yanıyla Türk toplumundaki kurumlar sistemi, bir yanıyla adabımuaşeret, bir yanıyla metafizik, bir yanıyla ontoloji, bir yanıyla devlet felsefesi… gibi zengin bir muhtevaya sahip’’.
       Burada bahsi geçen hikmet geleneği, Türk’ün  millet varlığı ile birlikte ortaya çıkmıştır. Olgunlaşıp genişleyerek, farklı coğrafyalarda  farklı toplumları irfani değerleri, töresi üzerine yönetmiştir.Küresel güçlerin ikame ettiği hiçbir sistem insanlığı sosyal adalete kavuşturamamış, dolayısıyla mutlu edememiştir.Hikmet geleneği, irfani düşünce, yüksek ahlaki değerler  ve bunların üst başlığı Türk töresinin taşıdığı zengin muhteva yeni yorumlarla insanlığa müjdeler getirebilir. İşte bu sebepten dolayı hâlin ve istikbalin inşasında  birinci derecede yararlanılacak kaynakların başında irfani kültür ve töre gelir.
      İrfani kültürün kişiye, topluma ve bütün insanlığa yönelik değer ve özellikleri bulunmaktadır. Bunların kişi tarafından zihniyet ve davranış biçiminde  gösterilmesi gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerden topluma, toplumdan bütün insanlığa bir sinerji meydana getirilmesi şuur kodlanmasıyla aydınlığa kavuşulacaktır.
    Türk töresi içinde yer alan Türk irfanı, tarihi süreç içinde nice harabatı abad eylemiş, ışığı ile gönülleri aydınlatmış, adalet terazisini Hak ölçüsüyle tartmıştır. Atalarımız, töre üzre kurduğu devletler, yetiştirdiği ilim ve irfan sahibi ulularıyla bir Türk medeniyeti vücuda getirmişlerdir.
     Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi’den başlayarak birbirine eklenip olgunlaşan irfani düşüncemizi yeniden gündeme taşımak, gönüllerde küllenmiş koru yeniden alevlendirmek , Türk asrının inşa etmek herkesin asli görev ve sorumluluğudur.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi