Teknoloji ve Kentin Geleceği


Endüstri 4.0, dijitalleşme ve dönüşüm bağlamındaki konuları ele alan kitap, yazı ve konuşmalarım nedeniyle sıklıkla karşılaştığım bir duruş var: “Bunlar bizde olmaz, değil mi?” Bunun bir başka okumasını “Eller aya, biz yaya” şeklinde de olabilir. Türkiye, dünyanın değiştiği bir döneme denk gelen 12 Eylül 1980 sürecinde önemli mevziler, dolayısıyla fırsatlar yitirdi. Mevcut duruma bakınca insanın aklına “Bir kez daha mı?” şeklinde soru yineleniyor. Diğer yandan giderek bizi çepeçevre sarmaya devam eden duvarların dışında bilim, teknoloji ve ekonomi olarak hızla değişen bir dünya var.

Dünyada bilimin ve teknolojinin gelişimi bugünkü kadar çeşitlenmiş ve hızlı olmamıştı. Gelecekteki temponun ise bundan daha az olacağını –dev bir ‘kırılma’ olmadığı sürece– öngörmek mümkün değil. Sonuçları açısından biraz daha yakından gözleyebildiğimiz teknoloji ivmeli bir hızla çeşitlenerek yükseliyor. Bir başka değişim ise teknolojilerin birbirleri ile eklemlenerek yeni formlar oluşturmaları şeklinde gelişiyor. Bu gelişim ise yeni fırsatlar ve riskler oluşturarak toplumları ve ekonomileri değiştirici etkiler yapıyor. örneğin üretimi oluşturan faktörlerin arasına yenileri katılırken bazıları öne çıkıyor, kimileri ise hızla öne çıkıyor. Gene; geçen yüzden beri bilginin ve bilgiyi üretmek için gerekli süreçlerin üretimdeki baskınlığı hızla artıyor. Teknolojinin üretim içindeki payı büyürken iş gücü bu değişimden olumsuz etkileniyor.

Teknolojik değişime kuş bakışı göz attığımızda bilişim, iletişim,  İnternet, sensör ve otomasyon teknolojilerindeki ciddi bilgi ve uygulama artışını gözlüyoruz. Bunlara paralel olarak yaşamın her alanında iletişime uygun, akıllı cihazların sayı ve çeşitlilik olarak yükseldiğini izliyoruz. Geçmişte herhangi bir iletişim ve bilgi işleme özelliği olmayan eşya, emtia ve nesnelerin önümüzdeki kısa ve orta gelecekte bu becerilerle donanmış olacağını söyleyebiliriz. Bu bağlamda cihazların (hatta son tahlilde fiziksel olan her şeyin) geleceği belirleyecek üç önemli niteliği olacak: Akıllılık (yapay zekâ), bağlantılılık ve gerçek zamanlılık.

Her nesneyi iletişebilir ve bilişebilir hale getirecek olan bu gelişime “Nesnelerin İnterneti” adı veriliyor. Bu bağlamda insanlar ve makineler arasında gereğinde veriyi işlenmiş halde servis eden, akıllanmış, çok hızlı ve çift yönlü etkileşim gerçekleşecek. Makineler, sistemler ve süreçler yüksek oranda karar üretebilen bir konuma yükselecek. Düşük nitelikli iş gücünü üretim süreçleri dışına itekleyecek gelişmelerin arka planı böyledir.

Bir başka gelişme ise üretim araçlarının ve metodolojilerinin değişiminde yaşanıyor. Bilgisayarlarla etkileşebilen veya zaten kendisi aynı zamanda bilgisayar olan makineler insan müdahalesini gerek kalmadan üretim yapma başladılar bile. Bunda geleneksel kalıp teknolojilerinden üç boyutlu baskıya (katmanlı teknolojiye) geçişinde etkisi var. Adeta bir kâğıda çizen yazıcıların hızına ve kolaylığına benzer şekilde üç boyutlu baskı sistemleri küçük yedek parçalardan insan uzuvlarına, gıda ürünlerinden ev ve arabalara kadar her şeyi üretme yeteneğine sahipler.

Bunları veri işleme yetenekleri ile birlikte yaptıklarında geleneksel fabrikalardan farklı bir üretim mekânına geçiş yapacağımız kolayca anlaşılıyor. Bu yeni türden üretim mekânına “ışıksız fabrika” adı veriliyor. Bu mekânda makineler –insani iş gücünün gerek duyduğu– yeme, içme, ısıtma, aydınlatma, taşıma gibi maliyet kalemlerine ihtiyaç duymayacak. Bu tür üretim mekânları özellikle üç boyutlu imalat teknolojileri ile birlikte muhtemelen bugün ‘yükselen sektör’ olarak efsane haline getirilen pek çok alanı da otomatize edip görünmez hale getirecek.

Geçtiğimiz yüzyılın üretim modelinde iş gücü, maliyetin büyük bölümünün oluşmasında ağırlığı olan bir bileşendi. Bu nedenle kendi gelişmiş ülkelerinde iş gücünün yüksek maliyetinden kaçan yatırımcılar ve şirketler dünyanın farklı ve emeğin görece ucuz olduğu yerlerde konumlandılar. Bu anlayış çerçevesinde Güneydoğu Asya gerçek çekim merkezlerinden birisi oldu. Teknolojinin geliştiği bu dönemde ise iş gücünün cazibesini yitirmesi ile birlikte bu bölgeler ve şehirlerde çekim merkezi olma niteliğini kaybediyor. Şimdi üretimin ışıksız fabrikalar olarak geriye göç etme zamanıdır.

Geriye göç hangi bölgelere ve şehirlere doğru olacak? Göçten geriye kalanlar ne yapmalı? Yeni türden ışıksız fabrikalar yapıları gereği bir gelişmiş ülke arazisinin tarıma ve yerleşmeye uygun olmayan bölgelerine kolayca yerleşebilirler. Ayrıca gelişmiş ekonomiler bu üretim merkezlerinde yoğunlaşmış olan ileri teknoloji sistem ve metodolojilerini başkaları ile paylaşmak istemeyebilirler. Böyle bakıldığında geriye göçün hedefinde kapitalizmin gelişmiş ülkelerinin olacağını öngörebiliriz. Bu ciddi bir ihtimaldir. Bir kent için ekonomi ve sanayinin önemini ve geleceğini öngöremeyen yöneticilerimizin dikkate almaya başlaması gereken ciddi bir ihtimaldir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi