7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

MUHTEŞEM BİR MÂZİYİ DAHA MUHTEŞEM BİR İSTİKBÂLE BAĞLAMAK

     Yazının başlığı Cemil Meriç’in "Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim." sözünden alınmıştır. Tarih bir süreçten ibarettir. Bu süreç içinde; zaferler, şan ve şereflerin yanı sıra, yenilgiler, hezimetler de bulunur. önemli olan, milletin tarihi bir bütün olarak kabul edip gereken dersleri çıkararak geleceğe emin adımlarla yürümektir.  Tarih; devirler, dönemler ve yönetimler arasında kavga çıkarma meydanı değildir. Barışçı, uzlaşmacı bir yöntemle konuya yaklaşmanın yeni kuşaklar açısından sayısız yararları olacaktır. Maziden hâle, hâlden istikbale sağlıklı yürüyüş ancak bu anlayışla sağlanabilir. Kavga çıkarmanın millet evlatlarına hiçbir faydası olmaz. Ama milletin geleceğini karartmak isteyenlerin isteği bu yoldadır.


     Tarih bilinci kendiliğinden ortaya çıkmaz; zaman, mekân ve şartlara tarih bilgisi ile bakmak, görüleni yaşanılan anın değerleri ile yorumlamak suretiyle doğar. Milletlerin ortak ruhunu dokuyan, besleyen ve zenginleştiren kuru tarih bilgisi değil, tarihteki olaylara ve geçmişten kalan her şeye, anın ihtiyaçlarına göre getirilmiş yorumlarla oluşmuş; hayata ve tarihe, varlığı ve ruhu ile iştirak etmekten doğan tarih bilincidir. Tarih bilinci geçmişten beslenmekle beraber ileriye doğru giden düşünceye dayanır ve geleceğe yön vermede belirleyici yer tutar. Gelecek tasavvuru tarih bilinci ile oluşur. Tarihin biriktirdiği her şey; bütün bir medeniyet, yaşama şekli, maddî ve manevî değerler buna yardımcı olur. Tarih bilinci, tarih bilgisi yanında, geçmişle doğrudan temasa geçmeye de ihtiyaç duyar. Geçmişle teması ise ancak tarihten bugüne kalan eserler sağlayabilir. Bu eserler sadece mekânı fethetmek suretiyle değil, mekânla birlikte zamanı da fethederek devamlılığı sağlayan eserlerdir. Ancak her şeyin yerli yerinde, olması gereken şekilde akıp gittiği dönemlerde tarih, çoğunlukla kuru ve sığ bir öğrenme programı olarak kalır. Tarihî eser ve olayların anlam ve hali hazıra getirebilecekleri bakış derinliği üzerinde pek durulmaz. Millet ve devlet bünyesinde derin dalgalanmalar, sarsıntı veya atılımlar, köklü hamleler, derin çöküntüler, önü alınamayan bunalımlar, hızlı gelişme ve değişmeler olmadığı zamanlarda tarih, düşünce hayatına yoğun şekilde giremez, bakış açısı oluşturamaz. çevre, o çevre içinde yaşanmış olaylar, o olayların kahramanları, ortaya konmuş eserler, varlıklarını, sadece bilgi düzeyinde, donuk ve cansız şekilde sürdürürler. Millet hayatında belirli bir saat gelmeden belli bir anlayış toplumda akis bulamıyor. Tarih bilinci de böyledir. Milletler, daha çok yükselme ya da çöküş devrelerinde tarihleri ve sosyal yapıları üzerinde açık seçik bir görüş ve düşünceye ulaşmak için gayret gösterirler. Bu düşünce ve görüşler de çoğunlukla mimarî başta olmak üzere çeşitli sanat eserlerindeki tarih dokusu etrafında şekillenir. Bu eserler, tarih bilincini oluşturacak duygu ve düşünceler için çıkış noktası olur. Bu duygu ve düşünceler de zamanın ihtiyaç duyduğu değerlere göre yeni anlam ve fonksiyon kazanır. Millî ruh ve benlik, onlar etrafında, kendisine kuvvet kazandıracak yeni ifade alanları bulur. Şairler, yazarlar, düşünürler, bu eserler üzerinden tarihe, günün beklentilerine cevap verecek yeni yorumlar getirirler. Bütün bunları bize, özel şartlar içinde tarih bilinci kazandırır.


      Tarih bilinci, kör bir bakış ile ortaya gelmez. O, tarihte ve tarihin içinden gelen eserlerde, görülmek istenenleri, millî bünyeyi besleyecek şekilde görür, tarihî şahsiyet, olay ve


eserler aralığından günü, geleceğe ışık tutacak şekilde yorumlamayla doğar. Vatan sevgisi ve ona bağlılık duygusu da bu eserler etrafında kuvvet kazanır. Bu konuda yaşanılan zamanın şartları, yönlendirici rol oynar. çünkü tarihten neyin alınması gerektiğini çoğunlukla bu


şartlar gösterir. Tarih bilinci, yaşanılan anın, bireyin veya toplumun omuzlarına,


dahası ruhuna yığıp yüklediği birtakım gereksiz ağırlıkları kaldırır, bireyi ve toplumu bir ruh afiyetine kavuşturur, onlara, gücünü tarihin gerçeklerinden alan yeni hamleler hazırlar.


Yılmaz öztuna, Türk tarih bilincini şöyle özetler; ‘’Hiçbir hâkim, tarihçi kadar uçsuz bucaksız alanlarda hükmetmemiş, karar vermemiştir. Tarihçi, geçmişin muhasebe ve muhakemesini yapmakta, hâdiseler, şahıslar ve milletler hakkında hükümler vermektedir. Hükümleriyle bazen topyekûn bir toplumu mahkûm etmekte, bir diğer cemiyeti şan ve şerefe boğmaktadır. Hâdiseler değişmez. Şüphesiz tarihi yapan şahıslar ve topluluklar da aynı şahıs ve topluluklar olarak kalır. Fakat değer hükümleri, tarihçiden tarihçiye, bazen hayret uyandıracak derecede değişir.’’


     Onun içindir ki Atatürk: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” demiştir. Bilgisinin yanında vicdanı ile de baş başa olmayan bir tarihçi, milletine olduğu kadar insanlığa da ihanet etmiştir. Tarihe içinden bakmak, ele alınan devrin şahıslarıyla haşır neşir olmak, devrin toplumunun bütün problemlerini, dünyanın o çağdaki bütün akım ve eğilimlerini bilmek, tarihçi için kâfi değildir.


     Tarih, aynı zamanda milleti meydana getiren ana unsurlardan biri olarak birleştirici, bütünleştirici bir özelliği de sahiptir. Bu bakımdan tarih bilinci milletin her ferdinde mutlaka bulunması gereken milli bir görevdir.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi