Sivil toplum sorunları

İşin gerçeği şu ki; dernekler, vakıflar, meslek odaları, siyasal partiler ya da sendikalar gibi, örgütün türü ne olursa olsun pek çok sorun alanında benzeşmeler görmek mümkün... Aynen trafik ya da altyapı sorunlarının ülkenin her kentinde paylaştığımız gibi sivil toplum problemlerini de şehir veya kuruluş tipi ayırt etmeden paylaşarak yaşıyoruz.

Sivil toplumun bir kamusal alan olabileceğini ve bu alanda yer alan kuruluşların bir güç oluşturması gerektiğini henüz kavrayamadık. Bu nedenle sivil toplum alanının ilk sözü edilebilecek sorununun kitleselleşme olduğu kanaatindeyim. Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) üye ve gönüllü yönünden hem kalite hem de sayı olarak çok daha yüksek değerlere ulaşmadıkça bu alanda kalıcı ve sürdürülebilir başarı elde etmek mümkün görülmüyor.

Ne yazık ki; STK yönetimleri, kendi kuruluşlarını üye ve gönüllü olarak zenginleştirmek yönünde fazla gayretli değiller. Sadece insanların katılmadığından şikâyet etmekle yetiniyorlar. Örneğin binlerce genç ve kadının örgütsüz olduğu ve sosyal sorunlar yaşadığı bir toplumda STK’ların bu insanları kazanmak için çaba sarf etmemesi anlaşılır gibi değil.

Yapılan sivil toplum etkinliklerine bakıldığında; burada da ciddi bir katılım sorunu olduğu gözleniyor. Panel, konferans, seminer veya sokak etkinliklerine katılımın artırılmasında da bilgi, yaratıcılık ve gayret sorunları var. Sivil toplumu gerçek bir güç haline getirmenin yolu, katılımın önündeki engelleri aşmaktan kaynaklanıyor. Sivil toplum kuruluşlarının öncelikle katılımın ve kitleselleşmenin önünde duran ‘koltuk meraklıları’ ile ‘dar kadrocularından’ hızla kurtulması gerekiyor. Dar kadroculuk, vatandaşa güvenmeyen bir ‘ben bilirim’ ve ‘ben yaparım’ takıntısıdır.

Günümüzde STK’ların yönetimleri hâlâ yüksek oranda 1970 veya 1980’lerde gençliğini yaşamış kuşaklar tarafından işgal edilmiş durumda… Bu kuşak, o dönemin hastalıklı alışkanlıklarını bu zaman dilimine taşımaya devam ediyor. Diğer yandan bir sosyal vitrin özelliği taşıyan sivil toplum alanındaki mevcut inan kaynağının sosyo-psikolojik problemlerini de göz önüne alırsanız; bugünkü gibi zaafları olan, güçsüz ve eksikli sivil toplum görünümünün oluşma nedenini kolayca kavrayabilirsiniz.

Sivil toplumun sorunlarını çözme yolunda bir kuşak değişiminin, gençleşmenin ve çeşitlenmenin acil olduğunu düşünüyorum. Sivil toplum alanı, kendini bugünkü yüksek yaş ortalamalı jakoben ve toplumun önünü tıkayan sivil toplumculardan kurtarmalıdır.

Sivil toplum alanında insan potansiyeli ile ilgili bir diğer gözlemim, bu alanın hızla ve yanlış biçimde bir profesyonelleşme süreci içinde olduğudur. Sivil toplumculuğun bir meslek haline geldiği bir anlayış ile çağdaş yurttaşlık ve katılımcı demokrasi gibi hedefleri olan sivil toplum hareketi hedefine ulaşamaz; olsa olsa birileri için çıkar ve rant kapısı olur. Sivil toplum alanında profesyonel olarak gerçekleştirilen bazı hizmetler olabilir ama bu değerli alanı bireysel gelir kapısı olarak görenlerden de kurtarmak gerekmektedir. Bunun yolu, sivil toplum hareketinde daha fazla insan zenginliği ve çeşitliliğinin yer almasıdır.

Halen STK’larda en önemli kabul edilen ama asla üzerinde bir yoğunlaşma sağlanmayan konu, kaynak yaratmadır. Genelde kaynak bulmak, yönetim kurulu başkanının görevi olarak kabul edilir ve bu yönlü herhangi bir plan yapılmaz ve çaba sarf edilmez. Hemen hemen hiçbir STK’nın –eğer varsa– çalışma planında kaynak bulmaya ilişkin bir faaliyet tasarısı görmek mümkün değildir.

STK’lar halen nasıl kaynak sağlamaktadır?” dendiğinde sınırlı üye aidatları ve özel durumlarda bağışlar dışından en etkili kaynak yerel yönetimlerdir. Belediyeler söz konusu olduğunda, STK’ların kaynak sağlama adına işi dilenciliğe kadar vardırdıklarını görmek üzücüdür. İyiden iyiye siyasileşmiş olan belediyeler de verdiklerinin karşılığını başka yollarla talep etmektedirler.

Türkiye’nin AB süreci, sivil toplumu projecilik olarak isimlendirebileceğimiz bir hastalığın kucağına attı. Sivil toplum alanındaki asli görevler unutulup, STK’lar az sayıda bireyin bir araya gelerek AB hibelerinden yararlanan projeler yaptığı bir biçime dönüştü. Projecilik STK’ların kaynak ihtiyaçlarını çözmek için bir araç olarak kullanılırken bu araç ile sivil toplum alanı bir kez daha profesyonel meslek haline geldi, ortalık proje yazıcılarla doldu.

Önümüzdeki dönemde sivil toplum hareketinin önündeki en önemli görevlerden birisinin, kendi kaynaklarını geliştirmek, çeşitlendirmek ve yaygınlaştırmak olduğu kanısındayım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi