Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Yuh olsun kalbi yosun bağlamışlara…

Bugün yazıma bir hikaye ile başlamak istiyorum. “Bir kadın, yaşlı teyzeye sorar: "Sarımsakları ne kadara satıyorsunuz?" Yaşlı satıcı teyze cevaplar, "Destesi 12 lira hanımefendi.” Kadın der ki, “2 deste alacağım, 20 TL'ye verirsen alırım.” Yaşlı satıcı da: “İstediğiniz fiyattan alın hanımefendi. Çünkü henüz hiç satış yapamadım ve bunları satmaya çok ihtiyacım var.”

Kadın sarımsakları 20 liraya alır ve lüks arabasına binip arkadaşıyla lüks bir restorana gider. O ve arkadaşı güzel yemekler sipariş ederler. Birazını yiyip çoğunu tabaklarında bırakırlar. Hesabı isterler, 1750 TL hesap gelir. Kadın cüzdanından 2000 TL çıkarır ve paranın üstü kalsın der. Oldukça lüks olan restorana bahşiş bırakır birde… Bunu da büyük bir zevkle ve gururla yapar.

Okurken eminim sizde benim gibi sinir olmuşsunuzdur. Zira bence olmalısınız da eğer sizde zengin kadının yaptığını onaylayan gruptan değilseniz. O zihniyette iseniz zaten bence boşuna okumayın yazının devamını.

Şimdi soruyorum size. Neden muhtaç durumdakilere gücümüzü gösterme ihtiyacı duyarız?
Ve neden ihtiyacı olmayanlara karşı hep cömert davranırız? Bunda bir terslik, bir yanlışlık yok mudur?

Böyle insanlar olduğu sürece zengin zenginliğine zenginlik katar, gariban da kendi yağıyla kavrulmaya çalışır, yine de minnet etmez kimseye, hele ki zengine. Gururludur, tok gözlüdür gariban. Fakir olsa da gönlü zengindir.

Pazara gideriz mesela, bir tarafta bizi azarlayan, mallarına dokundurtmayan asla seçtirmeyen, önlere en güzellerini koyup poşete en hamlarını, eziklerini atan ve pahalı satan satıcılar vardır. Bir tarafta ise kendi bahçelerinde yetiştirdikleri mahsullerini satan, emek veren, elleriyle tek tek toplayan, sulayan, o meyve sebzelerin gözüne bakan, evine götüreceği üç beş kuruşla evine katkı sağlamaya çalışan, belki kazanacağı o parayla kışlık bir ihtiyacını alacak olan köylü teyzeler vardır. Doğaldır onların ürünleri, tornadan çıkmış gibi bir boyda, düzgün ve hormonlu değildir. Yamuk yumuktur belki ama çok da lezzetlidir. Ayrıca elinize poşeti verirler ve seç al derler size. Biz ne yaparız peki? Onların emeklerine gözümüzü yumarız ve gider diğer pahalı olanı alırız. Bir küfür yemediğimiz kalır o satıcıdan yine de ihtiyacı olanı kollamayız işte.

Çarşıda karnımız acıkır mesela. Mis gibi kokular yayılan, o ev yemeği yapan teyzenin dükkanının önünden geçeriz. O koku adeta davet eder bizi. Boştur masaları, yemekleri doludur tepsilerde dumanı tüter, cacığı, salatası tazedir, belki o gün daha bir siftah bile yapamamıştır yazık, heyecanla gözü kapıdadır ama hoşumuza gittiği halde biz o dükkana girip yemeyiz de diğer taraftaki zincir markanın restoranına gireriz. Dondurulmuş hazır dönerleri yemek ve kazıklanmak daha cazip gelir bize. Yada günlerce beklemiş bayat etten, kıymadan, kullanılan ucuz yağdan yapılan yemekler midemizi bozar ama sesimizi çıkarmayız.

Bilmiyorum ya biz nasıl insanlarız? Acaba merhamet duygumuzu mu yitirmişiz biz yoksa empati yoksunu muyuz? Zevk mi alırız zengini daha da zengin etmekten yoksa ihtiyacı olanı görmezden gelecek kadar kör müdür gözlerimiz? Marka uğruna, bir yerlerde görünmek, birilerine hava atmak uğruna ruhumuzu mu kiraya veririz biz, nasıl bu kadar sahte davranırız? Kalbimiz yosun mu bağlamıştır bizim acaba? Bilmiyorum, ben cevabını bulamıyorum. Ama inanın çok üzülüyorum.

Bizler eğer fakirleri koruyup kollamazsak, muhtaç olanlara bir nebze olsun yürek ferahlığı vermezsek, suçsuz günahsız çocukları sırf eli yüzü kirli, ayağı çıplak, burnu akıyor diye hor görür karanlığa itersek, yaşlı, yüzü buruş buruş, elleri nasırlı o amcaların, pamuk saçlı teyzelerin yüzlerine bir tebessüm yerleştiremezsek yazıklar olsun bize, yuh olsun bizim insanlığımıza…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi