Ali İsmail Korkmaz…

2 Haziran…

Haziran Eskişehir’de hüzünlü aydır.

Bir sokak arasında, sığındığı bir sokakta acımasızca öldürüldü.

Her Haziran ayının başında o sokak da, o fırın da unutulmaz.

Yunus Emre Caddesi hep hüzünlü bakar.

O sokaklar Ali’nin izlerini taşıdığından kıymetlidir, saygı uyandırır her geçişimizde.

Duvarlar Ali İsmail’in gözleri gibi bakar.

Biz duvarlara bakamayız.

Bu sokak o sokak demeye dilimiz varmadığından sessizce ilerleriz o yolu.

O sokakta ne olduğunu bilmeyen bile hisseder yakarışı.

2 Haziran’da katledildi Ali İsmail Korkmaz.

O sokakta…

Polisten kaçarken bir sokağa sığındı.

Gelenek odur ya, düşmanın da olsa sığınmış olana el kalkmaz.

Düşene vurulmaz.

Düşman mert değildi, düşman neye düşmandı o da bilinmedi ama canından ettiler gencecik delikanlıyı…

O sokaktan geçerken gözyaşları kuruyor, boğazda iz bırakıyor.

Acılı geçti Haziran…

2 Haziran günü dövesiye öldürdüler Ali’yi, Alimizi…

Hastaneye gitti, eve gönderdiler.

Nedeni bile sorgulanmadan üstü örtülüverdi.

Dayanamadı artık bizim cesur delikanlının bedeni…

Ağırlaştı bir an da ansızın uzun bir uykuya dalıverdi.

O uykuda huzurlu.

Biliyoruz.

Nitekim…

Yiğit gitti, cesur gitti, dik gitti!

Bizim yükümüz ağır.

Suçlular gereken cezayı aldı mı hep muamma kaldı.

Fakat…

Ali İsmail Korkmaz’ın annesi annemiz, babası babamız, ağabeyi ağabeyimiz oldu.

Bize ana, baba, kardeş, ağabey bıraktı da gitti.

O sokak her geçişimizde yakıyor canımızı…

Duvarlar ağlıyor.

Soramadık sorumlulardan hesabını.

Gözü arkada kaldı.

İçimizi mahcup bıraktı.

Ama…

Ali İsmail Korkmaz düşmanı gibi gitmedi.

Mert gitti, günahsız gitti, tertemiz gitti.

19 yaşında gitti ama hep 19 yaşında kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi