
Gürcan Banger
Aysel Yılmaz: "Kum Saatindeki Akrep"
Aysel Yılmaz’ın “Kum Saatindeki Akrep” isimli tiyatro oyunu Temmuz 2020 içinde yayınlandı. Kitap, tiyatronun çok boyutlu yapısı üzerine farklı ve derinlemesine bilgi ve deneyim sahibi olan Yılmaz’ın yayınlanan ilk çalışması… Yükselen olgunluğu ile birlikte tiyatro alanında zenginlik yaratan yeni çalışmalara imza atacağına olan inancımla kendisini kutlarım.
Onu yakından tanıyan herkesin bildiği gibi Aysel Yılmaz, doğası açısından tiyatroya yatkınlıkları olan, içselleştirdiği tiyatroyu yaşayan bir insan… Yılmaz, tiyatro eğitimini Anadolu üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nde aldı.
Uzun yıllar Eskişehir’de yaşayan Yılmaz, 1997 yılından bu yana Kocaeli Şehir Tiyatrosu’nda görev yapıyor. Oyuncu olarak yer aldığı çok sayıda oyunun yanında yönetmelik yaptı. Senaryosunu yazıp yönettiği kısa oyunları oldu. Genç yaşında yitirdiğimiz yönetmen, senarist ve şair Ahmet Uluçay’ın çok ödüllü “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” isimli filminde oyuncu olarak yer aldı. (Yazarın kişisel tanışıklığı olan Ahmet Uluçay’a ve filme olan dokunmaları dikkat çekiyor.) Aysel Yılmaz, başta Kocaeli üniversitesi olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluşta seminerler verdi, söyleşilerde yer aldı.
Yukarıda kısa değindiğim gibi; “Kum Saatindeki Akrep” bir tiyatro oyunu olarak yazılmış. Bir uzun öykü olarak da okuyabilirsiniz. Eserin yalınlığı nedeniyle kitabı okurken, muhtemelen şiirsel anlatımın oluşturduğu algıyla sahnede oynanıyormuş duygusuna kolayca kapılıyor ve adeta zihninizde oyunu izliyorsunuz.
Oyunun Adem ve Nergis olmak üzere iki temel kişisi var. Yetmişli yaşlarda, emekli edebiyat iki edebiyat öğretmeni… Uzun yıllardır evliler… Oyunun ilerleyen bölümlerinde otuzlu yaşlarında Avusturyalı bir ressam olan Tina katılıyor. Oyunun akışı içinde varlığına belli belirsiz tanık olduğumuz ama sahnede görmediğimiz kişiler var. Okuma sırasında sahneyi oluşturan evin dışında, çevrede yaşayan bir canlı ekosistem hakkında duygusal etkileşimleri hissediyoruz. Adem ve Nergis’in konuşmalarındaki ‘izleyicinin gözüne sokulmaya çalışmayan, usulca fısıldanmış’ didaktik mesajlara da işaret etmeliyim.
Oyunun gerçekleştiği sahne ustaca tasarlanmış. “Neden burada?” diyebileceğimiz herhangi bir fazlalık veya “Şu da olsaydı?” diyebileceğimiz bir eksiklik görmedim. Oyunun yalın tasarımı nedeniyle herhangi büyüklükte ve minimal özelliklere sahip bir sahnede oynanabilir olmasını değerli buldum.
Adem ve Nergis, kendi yaşamsal yorulmuşluklarına karşın birbirine dayanarak ayakta kalmanın savaşımını veren iki çınarı andırıyor. Yazarın Adem ve Nergis isimlerini zekice tercihinin bu isimlerin etimolojik köklerinden kaynaklanmış olabileceğini düşündüğümü itiraf etmeliyim.
Oyunun ağırlıklı bölümü, bu iki karakterin tiratlarından ve karşılıklı diyaloglarından oluşuyor. Bu tekil ve karşılıklı konuşmalar sayesinde yaşanmışlıkları öğreniyoruz. Konuşmaların içerik, sözcük seçimi ve lirizm dokusu açısından karakterlerin özellikleri ile sağlam uyuşumu dikkat çekici… Ayrıca tiyatro sahnesinde oynandığında izleyiciyi duygusal olarak sarsacak bir doluluğa ve etkililiğe sahip olduğu anlaşılıyor.
Sahneye koyan açısından bakacak olursak; oyunu oluşturan monolog ve diyaloglar, karakterleri tanımak ve betimlemek için yeterli veriyle donanmış halde… Bu durum, –yönetmenin tarzına saygı duymakla birlikte– oyunu sahneleyecek yönetmene ve oyunda yer alacak oyunculara yorumlama imkânı verecektir.
Okurken olduğu gibi sahnelendiğinde izlerken de keyif alacağımız bu oyun için “Teşekkürler sana, Aysel Yılmaz” deyip oyundan Nergis’in birkaç cümlesi ile bitireyim: “Koşup yetişelim gemiye… bak toplanıyor yelkeni, yetişelim Kaf Dağı’na demir almadan, az biraz dur, pabucuna kum dolmuş, onlar da burada belli; akreple yelkovan bize yetişmeden, tutalım albatrosun kanadından, elim kolum tutmuyor, ayağımda karıncalar…”